2 Temel Çalışmamız Var!

2 Temel Çalışmamız Var!

İHAD Kurucusu ve Genel Başkan Yardımcısı Ayşe Bilgen, 2 temel çalışma alanlarının olduklarını belirterek, “Bir tanesi İrtica (Sığınma Hakkı), diğeri de Nefret Suçları ile ilgili çalışıyoruz, özellikle dini ve etnik kökenli nefret suçları.” dedi.

Volkan KARABAĞ / karsmanset.com

İnsan Hakları Araştırma Derneği (İHAD) Kurucusu ve Genel Başkan Yardımcısı Ayşe Bilgen, nefret suçlarının önlenmesi için özellikle avukatlara ve basın mensuplarına bazı görevler düştüğünü belirtti. 

Genel Değerlendirme yapan Başkan Bilgen, "2014 yılı Türkiye siyasi ve toplumsal hayatı bakımından oldukça hareketli geçmiştir. Bu süreç hem iç politika hem de dış politika açısından Türkiye için önemli bir mihenk taşı olmuştur. Yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri iç politikayı hareketlendirirken, Suriye ve Irak'ta gerçekleşen İŞİD saldırıları nedeniyle ülkelerini terk ederek Türkiye'ye sığınan Ezidiler ve Kürtler Türkiye dış ve iç politikaları derinden etkileyen önemli faktörler haline gelmiştir. 2014 yılı nefret suçları ve nefret söylemi açısından değerlendirildiğinde, oldukça ciddi ihlal vakalarının yaşandığı bir yıl olmuştur. Nefret suçları ile ilgili genel tabloda büyük bir iyileşme yaşanmamış, ayrımcılık ve dışlanmaya en yaygın biçimde uğrayan toplumsal kesimler nefret suçlarının da mağduru olmaya devam etmiştir. Kürtler, Çingeneler, LGBT bireyler en çok nefret suçları dolayısı ile saldırıya uğrayan gruplar olmuştur. Ayrıca özel olarak mültecilere yönelik nefret suçlarında ciddi bir artış olmuştur. Bunda ülkede yaşayan geçici sığınmacıların sayısındaki ciddi artış ile birlikte ekonomik, sosyal sorunların yoğunlaşması önemli bir etkendir. Çadır kentler dışında yerleşen mültecilerin vatandaşlarla 6 yaşadıkları anlaşmazlıklar iki gurup arasında çatışma, saldırılar ve linç girişimlerini beraberinde getirmiştir. Özellikle mültecilerin yoğun biçimde yaşadığı güney şehirlerinde öldürme ve yerinden çıkarma vakaları yaşanmıştır. Şubat 2014'de çıkarılan nefret suçları yasasının kapsamı ve işlevi ile ilgili tartışmalar da son derece önemlidir. Nefret suçunun ifade özgürlüğünü kısıtlama gerekçesi haline gelme potansiyeli Türkiye koşullarında oldukça yüksektir. Bu kaygı özellikle yasanın hazırlık sürecinde iktidar partisi temsilcilerinin söylemlerinden kaynaklanmaktadır. Yine 2014 yılı yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleşmesi dolayısı ile siyaset dilinde nefret söyleminin yaygınlaştığı bir dönem olmuştur. Farklı mezhep, inanç yada yaşama biçimlerinin hedef gösterildiği kamplaştırıcı mesajlara sıkça tanık olunmuştur. Gezi olayları dolayısı ile düzenlenen etkinliklere katılanlara, legal Kürt siyasetinin yöneticilerine ve Gülen cemaati mensuplarına karşı bu söylem son derece sıkça gündeme oturmuştur. Bizzat Tayyip Erdoğan'ın 'afedersiniz Ermeni' ifadesi kamuoyunda ciddi rahatsızlık ve tepkilere neden olmuştur. Yine CHP liderinin Alevi olması dolayısı ile kullanılan dil nefret söylemi içeren bir yaklaşım taşımaktadır." Dedi.

Amaçları hakkında da bilgi veren Başkan Bilgen sözlerini şöyle sürdürdü: "İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), 2009 yılından bu yana nefret söylemi ve nefret suçlarına yönelik olarak, çeşitli toplumsal kesimlerin ön yargılar ve ayrımcılıkla mücadele kapasitelerini güçlendirmek ve kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda, Nefret Suçlarının cezasızlığın önlenmesi amacıyla öncelikle yasal savunuculuk yapılması, sivil toplum kuruluşları, medya mensupları, hukukçuların farkındalık kazanmaları amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, "nefret suçları yasası" çıkarılması önem arz etmektedir. Ayrıca, nefret suçlarının izlenmesi ve raporlanması da nefret vakalarının görünür olması bakımından önemlidir. 7 İHAD bu gereklilikleri göz önünde bulundurarak, nefret suçlarının önlenmesi için toplumda yer alan farklı aktörlerin farkındalığını artırmayı yerel izleme ağları kurmayı ve sistematik bir şekilde nefret suçlarının izlenmesini sağlamayı amaçlamaktadır."
Başkan Bilgen Nefret Söylemi ve Nefret Suçu kavramlarına da değinerek, "Uluslararası literatüre son yıllarda girmiş bir kavram olan nefret söylemi ve nefret suçları ile ilgili çeşitli tanımlamalar yapılmaktadır. Nefret söyleminin ne olduğuna dair uluslararası düzeyde kabul görmüş bir tanım olmasa da, birçok ülke, bu kavram kapsamına girebilecek ifadeleri yasaklamıştır. Yine bu çerçevede, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 1997 yılında, nefret söylemiyle ilgili bir Tavsiye Kararı'nı kabul etmiştir. Bu Karar'da nefret söylemi şöyle tanımlanmıştır: Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimidir. Hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret, saldırgan milliyetçilik ve etnik merkeziyetçilik, ayrımcılık ve azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli kişilere karşı düşmanlık yoluyla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü içermektedir. Nefret söylemine ilişkin olarak AİHM'in de kabul ettiği net bir tanım bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Mahkeme'nin, "nefret söylemi" terimini, genel olarak nefreti yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı çıkaran ifade biçimleri için kullandığını söylemek mümkündür. Bu nedenle de Mahkeme, belli kişi ya da grupları aşağılamak gibi, nefret söylemi içeren somut ifadelerin, Sözleşme'nin düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına alan 10. maddesinin koruması kapsamında olmadığı ve devletlerce kısıtlanabileceği görüşündedir." dedi.

Türkiye'de Nefret Suçlarına İlişkin Yasal Düzenlemesi hakkında bilgi veren Başkan Bilgen, "1982 Anayasası'nın ayrımcılığı düzenleyen 10. maddesi şu şekildedir: "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." Anayasa'daki temel kurallardan farklı olarak, vatandaşlık bağının Türklük olarak nitelendirilmesi kuralında, tüm eleştirilere rağmen bir değişiklik olmamıştır. Genel olarak, farklı kanunlarda "Türk"lüğe ilişkin ifadeler yer almaktaysa da, en üst kanun konumunda olan Anayasa'nın 66. maddesine göre, "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür". Bu madde ile, Türkiye'deki diğer tüm etnik gruplar (Kürtler, Araplar, Çerkezler, Gürcüler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar, Romanlar vs.) gibi pek çok farklı etnik grup ulusal etnik kimlik olan Türklük içinde sayılmaktadır. Anayasal kural nedeniyle, Türk hukuk sisteminde, "Türklük" ön planda tutulmakta ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi Türk olarak kabul etmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3/2. maddesine göre: "Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz." Bu madde temel ceza kanununda yol gösterici genel bir kural olarak uygulanmalıdır. Türkiye'de henüz, AGİT üyesi pek çok ülke ve ABD'de olduğu gibi bir nefret suçları yasası bulunmamaktadır. Bu da nefret kastıyla işlenen suçların cezasızlığına yol açmakta ya da diğer ülkelerde olduğu şekliyle ağır bir biçimde cezalandırılmamasına neden olmaktadır. Bununla birlikte pek çok sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti temsilcisinin de katkılarıyla nefret suçlarının cezalandırılması ile ilgili olarak zaman zaman kanun teklifleri sunulmuş ve son olarak 2 Mart 2014 tarihinde TBMM nefret suçlarının cezalandırılmasına ilişkin olarak TCK'da değişiklik öngören bir kanun tasarısını kabul etmiştir. Demokratikleşme paketi içinde yer alan bu değişikliğe göre; Siyasi Partiler Kanunu, Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Yabancı Dil Eğitim ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun, Özel Öğretim Kurumları Kanunu yanında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) iki maddesinde değişlik yapılmıştır:
" TCK 115. maddede 'İbadet özgürlüğü'nün sadece toplu olarak değil bireysel olarak da kullanılabileceği, yaşam tarzına ilişkin müdahalelerin suç sayılacağı ve bu suçlara bir ila üç yıl arasında hapis cezası verilebileceği öngörüldü. 
" TCK 122. maddede "taşınır veya taşınmaz malın devrinin, bir hizmetten yararlanmayı, bir işe alınmayı, olağan ekonomik bir etkinlikte bulunmayı", dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan "nefret nedeniyle" engelleyen kimselere de altı aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülmekteyken bu ceza bir ila üç yıl arasına çıkmıştır. Bu maddedeki değişiklik hapis cezasının artırılmasına ek olarak "ayırım yaparak" yerine "nefret nedeniyle" teriminin kullanılmasıdır. 13Bunun yanında gerçek ve yakın tehlike aradığı için uygulanma alanı bulamayan, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve teşvik" suçunu düzenleyen TCK 216. maddede bir değişiklik gerçekleştirilmemiştir." diye konuştu.


Başkan Bilgen açıklamasını şöyle sürdürdü:

Öte yandan Anayasa’nın 10. maddesi, herkesin din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri gerekçelerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu vurgularken, Türk Ceza Kanunu’nun 77, 115, 125 ve 216. maddeleri de genel olarak “ayrımcılığı engellemeye” dönük cezai yaptırımları öngörmektedir.
MADDE 216. - (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
“Tehdit ” suçu hakkındaki 106. madde:
“Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.”
“İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçu hakkındaki 115. madde:
“(1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
“Ayrımcılık” suçu hakkındaki 122. madde:
“(1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya
hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hallerden birine bağlayan,
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.”
“Hakaret” suçu hakkındaki 125. madde:
“… b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.”
“Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit” suçu hakkındaki 213. madde:
“(1) Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçu hakkındaki 216. madde:
“(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” denilmektedir
“Devlet Memurları Kanunu (657 sayılı)17
Kamu hizmetlerinde yararlanma hakkı bağlamında halen yürürlükte olan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 7. maddesi kamu hizmetini alanlara yönelik ayrımcılığı yasaklamıştır. Söz konusu madde metni şu şekildedir.
“Devlet memurları... görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar...”
Bu eylemi gerçekleştiren memurlar için bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Aynı kanunun disiplin cezalarını düzenleyen 125. maddesinin D fıkrasının I bendinde, kademe ilerleme cezasını gerektiren fiiller arasında ayrımcılıkta sayılmıştır. Söz konusu fıkrada şu ifadelere yer vermiştir:
“Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşüncü, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak,..”
Etnik Ayrımcılık Ve Irkçılığa Dayalı Nefret
Farklı etnik grupların bir arada yaşadığı Türkiye’de özellikle ırka dayalı nefret söylemi ve nefret suçu son yılda tırmanışa geçmiştir. 2005 yılında Ankara’da Uluslararası Protestan Klisesi’nin yakılmak istenmesi, 2006 yılında Trabzon’da Santa Maria İtalyan Klisesi rahibi Andrea Santaro’nun öldürülmesi, 20019 0cak 2007 tarihinde Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in, gazetesi önünde nefret saikiyle öldürülmesi ve yine 2007 yılında Malatya Zirve Yayınevi çalışanlarının öldürülmesi olayları, farklı dini ve etnik gruplara yönelik nefret suçları açısından önem arz etmektedir. 2014 yılında da daha önceki yıllarda olduğu gibi Bu bağlamda Kürt, Ermeni, Rum, Roman ve diğer etnik grupların hedef haline geldiği bir dizi olay gerçekleşmiştir. Nefret söylemi ve nefret suçu mağdurları çoğu zaman etnik kökenine bağlı olarak hem etnik hem de dini temelli nefret ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmıştır. Toplumda nefret söylemi ve nefret suçunun yaygın olarak vuku bulmasında politikacıların ve medyanın kullandığı nefret söyleminin etkisinin olduğu görülmektedir.

 

Kaynak:Haber Kaynağı

Önceki ve Sonraki Haberler