Abdülaziz Aslan Kars’ta konuştu

Abdülaziz Aslan Kars’ta konuştu

Sağlık-Sen Kars şubesinin Hemşireler-Ebeler ve Anneler Haftası münasebetiyle düzenlemiş olduğu ve Sağlık Sen Genel Başkan Yrd. Abdülaziz Aslan’ın katılımıyla gerçekleşen geceye sağlık camiasından yoğun bir katılım oldu.

Programa Sağlık Sen Genel Başkan Yardımcısı Abdülaziz Aslan, Sağlık-Sen Şube Başkanı Hasan Yazıcı, Memur-Sen Kars İl Temsilcisi Ebubekir Keleş, Kafkas Üniversitesi Rektör Yrd. Prof. Dr. Mehmet Çitil, Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Dr. Atıf Deniz, Kafkas Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Miktat Kaya, AK Parti Kars Milletvekili Adayları, Akil Adam Can Peker, çok sayıda kurum idari amiri ve yöneticileri katıldı.

Sağlık Sen Genel Başkan Yrd. Abdülaziz Aslan programın sonunda sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi başta olmak üzere bir konu hakkında açıklamalarda bulundu.

SAĞLIK ÇALIŞAN HAK ETTİĞİNİN KARŞILIĞINI ALAMIYOR

Aslan şunları söyledi:

“Bugün bizim Kars ilimizde bulunmamızın sebebi Kars Sağlık Sen şubemizin ebeler, hemşireler ve aileler yönü münasebetiyle düzenlemiş olduğu program çerçevesinde bugün buradayız. Biz burada Kars ilimizde sağlık çalışanlarımızla alakalı gerek sosyal hakları gerek muallak hakları, gerek özlük hakları çalışma şartları bütün bunların düzeltilmesi ve iyileştirilmesi adına Türkiye’nin her yerinde sesimizi çıkarmaya çalışıyoruz. Bugün burada Kars ilimizde bugün çalışanlarımızın sizin vasıtanızla sesi olmaya çalışacağız. 2012’den bu yana AK Parti’nin iktidara gelmesiyle sağlıkta bir değişim ve dönüşüm programını hep beraber yaşıyoruz ve şu anda da içindeyiz. Bu değişim, dönüşüm programında ana eleman olarak iki gruba ayrılmış ve ele alınmıştır. Bunların bir tanesi hasta memnuniyeti bir diğeri de çalışan memnuniyetidir. AK Parti’nin yaptığı reformlardan bir tanesi bizim sağlık kolunda olmamız münasebetiyle kurumumuz da bu reformlardan nasibini almış kurumlardan bir tanesidir. Bu reformlardan bir kaçını sayarsak SSK’ların kapatılması, yeşil kartların kaldırılması, anlaşmalı eczanelerin lagv edilmesi, muayenehanelerin kapatılması, görüntüleme merkezleri gibi laboratuar tetkikleri gibi vatandaşların bunların önceden yaptırması. Ama şimdi vatandaşın ayağına gelmesi yine hastanelerde medikal malzemesinin hastaların dışarıdan satın alarak ihtiyaçlarını giderdiği bu malzemelerin hastanemiz tarafından hasta hizmetine verilmesi gibi hizmetler hem hasta memnuniyetini arttırmıştır hem de hastalarımızın hastanelerimizde sağlık hizmetini alması yönünden kolaylaştırmıştır.”

YİNE ÖZLÜK HAKLARINA BAKTIĞIMIZDA MAALESEF AYNI MEMNUNİYETİ GÖREMİYORUZ

Aslan ayrıca sağlık çalışanlarının haklarının verilmesi noktasındaki mücadelelerinin süreceğini de belirterek şöyle konuştu:

“2002 yılında 185 bin vatandaşımız sağlık tesislerine başvuruyordu. Bugün 2015-2014 TÜİK verilerine göre bu sayı 8-9 milyona çıkmış durumda. Yine 2002 öncesi hasta memnuniyeti %39’lardayken bugün bütün bu hizmetlerden sonra %76’lara kadar çıkmıştır. Bütün bunlar olumlu gelişmelerdir yeterli midir elbette değildir. Yıllarca bu ülkede sağlık çalışanı gasp edilmiş ve hakları verilmemiş biz de haklarının verilmesi için mücadele edeceğiz. Ama işin çalışan memnuniyeti kısmına baktığımızda aynı memnuniyet verici rakamları maalesef göremiyoruz. Bakın diyoruz ki iş yükü 5 kat artmış ama insan kaynakları açısından %55 civarında artmıştır. Yine bu ağır iş yükü altında çalışan sağlık çalışanlarımız fiziki şartları düzeltilmemiş hastanelerde çalışmaktadırlar. Bir yerde dinlenmek için gidip çalışan arkadaşlarımız on metre karelik bir alanda 8-9 kişi dinlenmek zorunda kalıyor. Yine özlük haklarına baktığımızda maalesef aynı memnuniyeti göremiyoruz. Bugün gerçekten sağlık çalışan hak ettiğinin karşılığını alamıyor. Bizi verdiğimiz bir ek para vardı onu da daha sonra hastanın performansı düşük, tabana yattı, para yok diye alamadı. Ek ücret veriliyor diye sağlık çalışanların seyyar yapılan zamlardan yararlanamaz durumda kalmış. Yaptığımız bir ankete göre aynı gün işe başlamış sağlık çalışanı aynı kurumlarla beraber özellikle bayanlarda hem fiziki yıpranma hem de yaşlılık belirtileri olduğu ortaya çıkmıştır. Çünkü sağlık çalışanı 7/24 saate göre çalışmak zorunda kalıyor.”

130 BİN HEMŞİREYLE BU HİZMETİ VERİYORUZ OYSA ÜLKEMİZİN İHTİYACI 400 BİNDİR

Türkiye’nin kişi başına düşen hekim, ebe, hemşireye baktığımızda dünya ve Avrupa’nın en sonunda olduğunu da aktaran Arslan, “Biz bugün 130 bin hemşireyle bu hizmeti veriyoruz oysa ülkemizin ihtiyacı 400 bindir. Yine kişi başına düşen hekim, ebe, hemşireye baktığımızda dünya ve Avrupa’nın en sonunda geliyoruz. Bu başarı buna rağmen nasıl geldi diyorsanız hem arkadaşlarımızın inançlarından dolayı hem mesleklerine olan saygılarından dolayı kendilerinden feragat ederek bu değişim dönüşümün kahramanı oldular. Ama biz hükümet yetkililerine bunu söylüyoruz bu kardeşlerimiz bu kadar fedakarlık yapıp bu başarıyı yakalamışlarsa sizin bunu şu şekilde görmeniz lazım siz bugün bu arkadaşlarımızı onure etmezseniz, hak ettikleri ücreti bu arkadaşlara vermezseniz yarın siz en modern hastaneyi yapsanız dahi onları verimliliğe çeviremiyorsa, hastanın hizmetine sunamıyorsa o zaman o hastaneyi donatmanızın ne bir anlamı kalır, ne bir önemi kalır. Bugün bu çalışma şartlarından kaynaklanıyor ki şiddet sağlık çalışanlarına görülüyor, stres onlarda görülüyor, psikolojik dengesizlikleri sağlık çalışanları yaşıyor, mobingleri sağlık çalışanları yaşıyor. Polislerle eş duruma gelecek kadar sendromlar yaşıyor. Bunlara rağmen mesleklerini severek yapan bu kardeşlerimiz bugün burada yaptığımız bir ankete göre %62’si imkanım olsaydı ben kurumumu değiştirirdim, mesleğimi değiştirirdim noktasına geldi.” diye konuştu.

HÜKÜMET DOĞRU TERCİHLER KOYSUN

Aslan hükümetin bir an önce öncelikleri belirlemesinde doğru tercihler koyması gerektiğini ifade eden Arslan, “Türkiye bütçesinin düne kadar %70’i göçe gidiyordu. Bu göç odaklarının rutin harcamaları dışında geri kalanları da İsrail tanklarının tamirine gidiyor. Eğer bugün o istihdama geri dönmüşse, üretime dönmüşse, sağlık çalışanların o eğitim alanlarının fiziki şartlarını düzeltmeye dönmüşse öncelikleri belirlemede hükümetin biraz daha hassas davranmasını istiyoruz. Zaman zaman bu soruyu hükümet yetkililerine söyledik bakanlarımıza sorduk, cumhurbaşkanımıza sorduk bakanlarımız ikisi de diyor ki biz sağlık çalışanlarına teşekkür ediyoruz, değişim ve dönüşümün mimarlarıdır. Ama teşekkürün ötesine geçilmiyor, cumhurbaşkanımız çıkıyor diyor ki: “sizin adınız umudun adıdır.” Bunu sağlık çalışanlarına söylüyor ama diğer taraftan maaş artırmaktan başka kimse diğer tarafa bakmıyor. Aslında bu sadece sağlık bakanlığından da kaynaklanmıyor maliye bakanının da bunu görmemesi ayrı bir çelişki yaratıyor. Bizim istediğimiz budur bugün sağlık döner sermayeden dolayı fazla algılıyor. Doktorun fazla aldığı noktasına o bakışla baktığı için sanki sağlık çalışanlarının hepsi o oranda alıyor gibi bir hissiyat ortaya çıkıyor. Halbuki öyle değil bunu kategorize ettiğimiz zaman sağlık çalışanları diğer kurumda ki emsalleriyle çalıştığında daha az ücret daha fazla çalışma yaptığı ortada.” diye konuştu.

4C KADROLULARI GİBİ ARKADAŞLARIMIZI DA KADROYA GEÇİRMEK İSTİYORUZ

İsteklerini de sıralayan Arslan şunları söyledi:

“Sağlık bakanına, maliye bakanına bunların daha doğru anlatılması riskli birimde çalışan bu kardeşimizin durumunu ortaya koyması ve hak ettiği ücreti bir an önce bunlara vermelidir. Sağlık çalışanı eğer memnun bir şekilde, işini severek yapmazsa zaten memnuniyet gelmez hastalardan da. Biz orada ki verimi sağlık çalışanlarının oradaki işlerine gönül vermelerinden elde ettik. Dolayısıyla biz sağlık sen olarak özellikle bu yılın hedefi şudur ek ödemeyi 20 puan arttırarak kesinlikle emekliliğe yansıtılmasını istiyoruz. Biz bütün sözleşmeli arkadaşlarımızı daha önce kadroya geçirdiğimiz gibi diğer çalışanlarla beraber 4C kadroluları gibi arkadaşlarımızı da kadroya geçirmek istiyoruz. bu arkadaşlarımıza ayda 7-8 tane nöbet geliyor bütün diğer kurumlarda bu nöbet ücreti diğer kurumlarda normal mesai ücretine denk gelmişken nöbetlerin 7-10 liraya gelmesi zaten onların gidiş geliş, çay parası bile değildir. Bunun mutlaka mesai ücretine denk getirilmesini talep ediyoruz. Daha sonra ki konu şudur özellikle hassas bir dönemden geçiyoruz seçim dönemi var herkesin farklı konuşmaları var dışarıdaki küresel olayların içeride kol gezdiği bir durumla karşı karşıyayız. Biz bunun yabancısı değiliz aslında bu ülke ne zaman normalleşmeye karşı yol aldıysa ne zaman adil paylaşıma yol aldıysa yine bu unsurlar ortaya çıkıyor bu gezici şekilde olur, paralel şekilde olur 17-25 Aralık olayları olur, kobani olayları olur bunlara hazırlıklı olmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Geriye dönüp baktığımızda 1950’lerden bu yana tek başına iktidar olunmayan dönemlerde siyasi kaoslar bu ülkede yaşanmıştır. Tekrar bu kaosları, darbeleri yaşamamak için aslında ana kaynak şu bunu cumhuriyet tarihinden beri bunları yaşıyoruz desek daha doğru olur. Çünkü cumhuriyet kurulurken bunu saç ayağı özellikle bilinçli bir şekilde yanlış yıkma edildi bunlardan bir tanesi de ulus devlet anlayışıdır. Bunlardan bir diğeri de pozitivizme bağlı laiklik anlayışıydı. Bu iki unsur da bu halkın tavanını oluşturan bu ülkenin bakiyesi olan bu ülkenin değerleriyle, inançlarıyla, tarihi yapısıyla ters düşen unsurlardı. Bu mühendislik hatası mı bilmiyorum ama bile bile bu halka bu iki unsur dayatılmaya çalışıldı. Ama bir türlü maya tutmadı bir depremin artçı sarsıntıları gibi o yapılan deprem maya tutmadığı için bunlarda o vesayeti ayakta tutmak için bize reva görülen artçı depremin kolları gibi onu besleyen bu darbeleri sıraladılar. Buna tevhidi Tedrisat, Terakki Perver, 60 darbesi, 72 montresi, 28 post model darbesi gibi sıralayabilirsiniz. Bu aslında ana depremi besleyen artçı sarsıntılardır. Bunlardan sıyrılmamız gerekiyor. Bunun içinde gerçekten bu ülkede hayati önem taşıyan çözüm süreci gibi bir olay var, anayasa gibi bir sorunumuz var. Mutlaka buna gönül vermiş bunu içselleştirmiş, bunu gerçekten hayata bizim için ikame edecek iradeye bizim sahip çıkmamız gerekiyor diye düşünüyorum.”

BU TALEPLER ASLINDA ESKİDEN BERİ SÜRE GELEN TALEPLER

Bu taleplerin eskiden beri süre gelen talepler olduğunu kaydeden Aslan, şöyle konuştu:

“En azından çözüm süreci 4-5 yıldır gündemde olan bir şey. Ama biz bunların gerçek zeminlerine oturtulmasını istiyoruz. Şu ana kadar yanlış zemin üzerinde gidildi. Bu noktadan sonra gerçek çözüme gidilmesini istiyoruz. Nasıl bu ülke için doğrusu vesayet sistemi ve bunu besleyen unsurlar ve bunu besleyen unsurlardan bir tanesi de Kürt sorunu bu sorunlarla da bu sorunları ayakta tutarak halkın askerle olan hem gereksinimini hem de ihtiyacını daha da onlara bağımlı kalmak için bunlar onların vazgeçilmez unsurlarıdır. Ama devlet bunu gördü ve ciddi bir şekilde paradikmal değişikliğe gidildi. Bu paradikmal değişiklikte bir demin saydım ekonomik değişiklikleri düzeltme yoluna gidildi diğer birisi de sivil oligarşik vesayet dediğimiz vesayetten sıyrılmak oldu. Devletin vesayet sisteminden kalma kabuğunu da değiştiriyor özünü de değiştiriyor. Bundan dolayı bir çözüm süreci noktasına gelindi. 100 yıllık kısır döngü bir çözüm sürecine girmiş oldu bugün. Sağlık sen olarak bizim sorunlarımız sürekli olarak gündemde tuttuğumuz sorunlarımızdır. Eskiden beri biz bunları kamu, personel danışma kurumunda, meclis kurumlarında, kurum idari kurumlarında, toplu sözleşme masalarında dile getirdiğimiz taleplerdir bunlar. Bu noktada bizim inancımız tamdır çünkü biz bunların peşini bırakmayacağımız için bunun için bir sivil toplum kuruluşu olarak ne gerekiyorsa biz bunun için fedakarlık yapmaya hazır olduğumuzu defalarca kamuoyuyla paylaştık. Bunlar bugün bizim sorduğumuz makul sorulardır. Lisans payı, yıpranma payı zaten bunla cumhurbaşkanımızın müjdeleriydi. Biz müjdelerin bir an önce hayata geçmesini istiyoruz.”

YANİ BİZ KESİNLİKLE SEÇİME ENDEKSLİ BİR ÇALIŞMA İÇİNDE DEĞİLİZ

Taleplerinin seçim öncesinde değerlendirilip değerlendirilmediği ile ilgili açıklama yapan Aslan, “AK Parti’nin maalesef seçim dönemlerine yönelik belirli bir yaptırımları yok. Aslında bu doğru bir yaklaşma. Bizim kalkıp seçim sürecinde doğru olan bir dayatmayla koparmak gibi niyetimizde yok. O zaman seçimden sonra başka şekilde bizi limon gibi sıkacakları manası çıkıyor. Biz genelde toplu sözleşmeye yoğunlaşıyoruz. Yetkili sendika olmamız dolayısıyla sadece o olayla da yetinmiyoruz 6 ayla bir bizim bakanlıkla yetkili sendika olduğumuz için kamu kurum idari toplantılarını yapıyoruz. Kamu kurum personel danışma konusunda herkese sunduğumuz rapor aynı şekilde. Yani biz kesinlikle seçime endeksli bir çalışma içinde değiliz, 7/24 saat biz çalışanlarımızın bu haklı olan taleplerini iletmeye devam edeceğiz.” dedi.

SORUNLAR BİTMEZ

Sorunların bitmeyeceğini fakat iyileştirmelerin olabileceğini her zaman düşündüklerini kaydeden Arlan, “Hiçbir zaman bu sorunlar bitmez niye çünkü dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok hızlı bir değişim yaşıyoruz bunun ana kaynağı da insandır. Ve yıllarca birikmiş sorunlar var bu sorunlar insanların hizmetine sunulması için bunun mücadelesi veriliyor biz de bunun mücadelesini veriyoruz. Biz diyoruz ki kazanımlar daha çok kazanımları tetiklesin. Yani demokrasi daha çok demokrasiye zemin hazırlasın. Bu martaliteyle gidiyoruz ve birikmiş, gasp edilmiş, verilmemiş, daha yeni doğabilecek sorunların hep beraber bunun mücadelesini verelim. Dünya var oldukça da bu sorunlar bitmez. Biz insanları en iyi şekilde özgür, huzurlu, ferah yaşayabilmesi ki kainat onların hizmetine sunulmuş bütün bunları onların hizmetine seferber edinceye kadar bu mücadelenin devam edeceğine inanıyoruz.” şeklinde konuştu.

DİYANET MESELESİ

Aslan daha sonra şunları söyledi:

“Son dönemlerde özellikle HDP eş genel başkanının oraya koymuş olduğu bir söylem var Diyanet Sen’i ortadan kaldıracağız diye, bir şeyi tüzüklerine eklemiş. Bu da Ak Partiyi gerçekten çok rahatsız etti ve cevap verildi. Seçim meydanlarında aslında bizim ülkemizin şöyle bir sıkıntısı var. Biz konuların gerçek mahiyetine, derinliğine, anlamına gitmek yerine hep söylemlere bakıyoruz. Bugün ülkede bir başkanlık seçimi var desen ki başkanlık sistemi bunu birçok insan bilmez. Ama taraf olma açısından birileri yok diyor birileri var diyor. Bu konu aslında tarih boyunca ele alınması gereken bir konu. Gecikmiş olan bir konudur ve bu konunun ortaya atılması belki de hayırlı olmuştur. Ama ele alınış biçimine baktığımız zaman doğrusu böyle bir işlevsel de yanlış olmuştur. bir şeyin alternatifini sormadan bir şey ortaya atarsanız ya bu iş havada kalır ya da gerçekleştirdiğinizde kaos olur. Bugün HDP bunun altını dolduramadığı için bu söylemin altında kalmıştır. Dünya görüşü olarak sosyalist bir görüşe sahip olan insanın gelip bu konuyu laik bir devlette, laik devletin dine bakışı, laik devlette diyanetin hangi konumda olması gerektiği o konuları gündeme getirmiyor. Diğer taraftan belki yıllardır muzdarip olduğumuz bir konudur. Yani hiçbir zaman devletin dini olmaz devlet dini şekillendirmez. Eğer bundan yararlanılıyorsa devlet dinden yararlanır yani din devletten yararlanmaz. Dolayısıyla Ak Parti bugün laik olan bir ülkede bu dinin mesela bir örneğini vermiş olsak tevhidi Tedrisatla hiç gündeme getirmedi. Tevhidi Tedrisatla medreseler kapandı medreselerin kapanmasıyla dinin derinleşmesi ortadan kalktı. Din alimleri, gerçekten dinin otoritesini ortaya koyacak alimler artık yetiştiremeyecek duruma geldi. Sadece imam hatiplerde ki imamlarla bunlar yetinmeye çalıştı. Bunlarda dinin derin olan bilgileri kısmında eksik olduğu ortadadır bunun giderilmesi konusunda ciddi bir çalışma yapılması lazım. Bu noktada daha ileriye gidilip revize edilmesi gerekiyorken maalesef bu noktaya çok değinmeden sadece Demitaş’ın diyaneti kaldıracağız sözüyle bunu savunmanın doğru olmadığı kanısındayım.”

Kaynak:Haber Kaynağı

Önceki ve Sonraki Haberler