Doğan Kuşman: Ölümden Sonra Yaşam

Doğan Kuşman: Ölümden Sonra Yaşam

Kars Manşet Yazarı Dr. Doğan Kuşman'ın "Ölümden Sonra Yaşam" başlıklı köşe yazısı:

Ölümden sonra hayat vardır diyorsanız o zaman sizin için yazıyorum. Ölümden sonra nefsinizin gittiği bir berzah âlemi yani nefslerin kıyamete kadar bekletildiği bir alem var.

ZUMER - 42 :Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne). Allah, fizik vücutları ölüm anında öldürür. Ve onlar ki, uykularındadır, ölmemişlerdir, o zaman, üzerine ölüm hükmedilecek olanı (kişinin fizik vücudunu uyku halinde) tutar ve diğerini (nefsi) belirlenmiş ecele (zamana) kadar (rüyada dilediği yere) gönderir. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden kavim için elbette âyetler (ibretler) vardır. Hani rüyanızda ölmüşlerinizi gördüğünüz yer. Berzah alemi. Rüyaya hayal derler ya işte o hayal dedikleri nefsinizin bedenden ayrıldıktan sonra yaşadığı alemdir. Zahir alemde zaten kapıları açmadan duvarlardan geçersiniz çünkü zahir alem nefsinizin hareketine mani olamaz. İyide sonra; Kıyametten sonra nefslerin ve fizik bedenlerin birleşerek canlandığı hesap gününü yaşayacağımız bir alem de var.

TEKVİR - 7 :Ve izen nufûsu zuvvicet.Ve nefsler eşleştirildiği (fizik vücutla birleştiği) zaman. Nefsler berzahdan Allah'ın huzurunda, fizik bedenler de kabirlerden Allah'ın huzuruna çıkarak birleşir ve canlanırlar.

İNŞİKAK - 3 :Ve izel ardu muddet. Ve yeryüzü uzatılıp dümdüz olduğu zaman. Kıyamet koptuğu an yerler ve gökler dümdüz olur. İNFİTAR - 4 :Ve izel kubûru bu’siret. Ve kabirler alt üst edildiği (ölüler dışarı çıkarıldığı) zaman. Zaman artık filmin geriye doğru oynaması gibi, nasıl toprağa gömüldüyse veya yakıldıysa o ana gelindiğinde ceset Allah'ın katına doğru çekilir. Tek çekim alanı Allah'ın huzurundadır.

KAMER - 7 :Huşşe’an ebsâruhum yahrucûne minel ecdâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun). Kabirlerden, gözleri dehşete düşmüş olarak çıkarlar. Sanki onlar, etrafa yayılan çekirgeler gibidir.

İşte bu andan sonra bütün bedenler ve nefsler Allah'ın huzuruna doğru çekilirler.

TEKVİR - 7 :Ve izen nufûsu zuvvicet.Ve nefsler eşleştirildiği (fizik vücutla birleştiği) zaman.

Ve Allah'ın huzurunda insanlar canlanarak toplanır.

YASİN - 32 :Ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn (muhdarûne). Ve ancak herkes toplandığı zaman (onlar da) huzurumuzda hazır bulundurulacak olanlardır.

BURAYA KADAR TAMAM DA YA SONRA NE OLACAK.

Hesap vereceğiz diyorsunuz, tabiki öyle hesapsız olmaz.

MU'MİNUN - 102 :Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir. Sevabınız günahınızdan fazlaysa kurtuluştasınız, yani mesele yok. Ama günahlar sevaplardan çoksa

İŞTE O ZAMAN ZOR.

MU'MİNUN - 103 :Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, CEHENNEMDE EBEDİYYEN KALACAK OLANLARDIR. Hani birileri derya, ölürken veya terazi sırasında Peygamberimiz şefaat edecek. Hakikaten inanıyor musunuz bu lafa. Allah ayette hiç böyle demiyor da.

BAKARA - 48 :Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).Ve hiç kimseden bir kimseye bir şeyin ödenmediği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin kabul olunmadığı ve hiç kimseden bir fidye alınmadığı ve onlara yardım da edilmediği günden sakının. Hakikaten kıyametten sonra nereye gideceğinizi düşündünüz mü? Ne olacak halim diye doğruyu öğrenebilmek için neden Allah'a yalvarmıyorsunuz ki? Dini öğretmek ile görevli olanlarda bu işi bilmediği belli; yoksa kendileri önce Allah'ın ayetlerini doğruları söylerlerdi. Evet İslâm’ın beş şartı yeter diyorlar da, bu ameller bizi sahabe gibi olmamızı sağlamıyor.

BAKARA - 214 :Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb (karîbun). Yoksa siz, kendinizden önce geçenlerin başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı mutlaka yakındır, (öyle) değil mi?

MURADIMIZ İŞİ ZORLAŞTIRMAK DEĞİL KOLAYLAŞTIRMAK;

Hesaplar görülüp gidilecek yerler belli olduktan sonra Allah herkesin cehenneme gireceğini söylüyor.

MERYEM - 71 :Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür. Cehennemde olanların sadece takva sahibi olanları Allah ateşin kendilerine değmesini önlediği için, yani takva sahipleri için sanal bir ortam olduğu için orada Allah'a çok hamd ve şükrederler.

MERYEM - 72 :Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen). Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız. Takva sahipleri cennetlere doğru uçarak geçerler.

SİZ EVET SİZ TAKVA SAHİBİ MİSİNİZ?

Unutmayın takva bu dünyada kazanılır, cehennemde takva satılmaz. Onun için Allah, yanıp çıkacağız diyenler içinde ayet vermiş.

BAKARA - 80 :Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve (o emaniyyeye tâbî olanlar): “Ateş bize ancak sayılı birkaç gün dokunacak (günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki: “Allah katından bir ahd mi edindiniz?” (Eğer böyle bir ahd, almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez (Allah'ın ahdinde hilâf olmaz). Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?

BAKARA - 81 :Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da

HATALARI KENDİSİNİ KUŞATMIŞSA; İŞTE ONLAR , ATEŞ HALKIDIR VE İÇİNDE DE DEVAMLI KALACAKLARDIR 

Hala Kur’an-ı Kerimin dediği değil de Kur’an-ı Kerimden uzak olan kişilerin sözüne mi bakıyorsunuz. Bir insan dünyada yaşarken ben cennete gideceğim der mi? Demez tabi çünkü onlar cennet ile müjdelendikleri halde demezler.

YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi? Bunlar Allah'ın veli kullarıdır. Siz neden Allah'ın dostu olmak istemiyorsunuz ki?

YUNUS - 63 :Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır. Nasıl olunacak; Önce AMENU olmanız lazım ki TAKVA sahibi olasınız. O zaman dünyada da ahirette de cennet müjdesi var.

YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir. AMENU olmak ne demektir. Allah'ın tarifine bakalım.

HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum. Demek ki amenu olmak için Rabbimiz olan Allah'a kendisinden bize verdiği RUHU Allah'a ulaştırmayı dilemek.

SECDE - 9 :Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne). Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz. Kendi ruhundan içimize üflemiş yetmez, kalp gözü, kalp kulağı ve idrak müessesi vermiş. Siz bu Kalp gözü ve kulağı kullanılıyor musunuz? Veya kullanan tanıdığınız biri var mı? Ama Sahabede BASAR denilen kalp gözü varmış. Allah bu nimetleri laf olsun diye vermedi herhalde değil mi? Peki Sahabe bu kalp gözünün sahibi olması neden ile neye sahip olmuşlar?

YUSUF - 108 :Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn (muşrikîne). De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.” İşte hepsi Peygamberimiz ile birlikte Allah'ı kalp gözleri ile görmüşler. Rüyetullah olmuşlar. Bir de bizim gibi olun Allah size de bu güzellikleri yaşatsın diye "ALLAH'A VE ALLAH'A ULAŞTIRAN YOLA DAVET EDİYORUZ" demişler. Demek ki bütün Sahabe Allah'a ulaşmak için Allah'ın yolundan yürümüşler. Allah, Allah'a ulaştıran yola Sıratı Mustakim diyor.

NİSA - 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır. Fatiha okuyorken neden Fatiha’nın altıncı ayetinde Allah'dan Sıratı Mustakim'i istiyoruz? Allah'a ulaşmak amenu olmak ve hidayete erebilmek için istiyoruz ama sadece okuyoruz da ne istediğimizi bilemiyoruz. Çünkü bir öğreten yok, çok öğretmekle görevli var da onlarda yaşamadığı için gerçeklerden uzaktalar. Allah'a kul olmak için Sıratı Müstakim’i istiyoruz;

FATİHA - 5 :İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz. Peki biz Allah'a kul değil miyiz diyeceksiniz. Kul olabilmek için Allah'ın şartı var;

YASİN - 60 :E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun). Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

YASİN - 61 :Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun). Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır. Sıratı Mustakim üzeri olan kişilere Allah kul olarak niteliyor bu da bizim Allah'a ulaştıran yol üzeri olmamız ve bu yoldan Allah'a ulaşmamız lazım. Öyle çok zor şeyler olarak düşünmeyin. Sadece Rabbimize ruhumuzu ulaştırmayı dilememiz yetiyor. Samimi bir kalp ile ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEYİN eğer gerçekten samimi iseniz Allah'da sizi kendisine ulaştıracaktır.

ANKEBUT - 5 :Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir. İşte Allah'a mülâki olmayı diliyorsanız siz AMENU olmuşsunuz dur ve mutlaka Allah'a mülaki olacaksınız.

HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum. Bu konumda siz mutlaka Allah'ın veli kullarından olacaksınız. Yunus 63 ve 63 ve 64. ayetlerine göre dünya ve ahiret müjdesinin sahibidir. Her iki tarafta da cenneti yaşar.

YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?

YUNUS - 63 :Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir. Neden inananlar illa ki cehennemde günahları kadar yanmak isterler ki anlamış değilim. Böyle bir şeyin olamayacağını Rabbimiz tam 53 ayette mümkün değil diyor. Halbuki Allah'ı seven bir insan onun dostu olmak için bir dilek ile cennet'e Allah'ın alacağını bilmeli. İşte Allah'a ulaşmayı dilemek insanı amenu yapar iman sahibi yapar hidayete ulaştırır ve takva sahibidir. Amentu şartı derken Allah'ın var olduğu ve tek olduğuna iman etmek diyoruz ya, o zaman Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişi, Allah’ın var olduğunu onun için Allah'a ulaşmayı dilemiştir ve tek bir yere ulaşabileceği için de tekliğine iman etmiş olur. İnsanları imana çağıran kişi onları Allah'a davet eden kişidir.

AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.

AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler. Allah'a davet Peygamberimiz tarafından Ashabına yapılmış,

KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma! Sizi Rabbimize davet eden oldu mu hiç. Davet etmiyorlarsa sebebi ne olabilir bir düşünmek lazım. Davete icabet ediyorsanız Allah'a mülâki olmayı dileyen bir kişisinizdir ve Allah sizi mutlaka kendisine ulaştıracaktır.

YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir. Allah daha önce kendi terbiye ettiği bir kişi bu safhaları yaşadığı için davete icabet edecek kişileri de hidayete vesile olabilmek için görevlidir.

SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için. Bu imam denilen kişiler Hidayet ile görevli kişileri bulmak zor çünkü bu imam dediğimiz kişileri Allah tayin eder. Onun için Allah'a hacetimizi bildirmek ve O Allah'dan hacet namazı ile istemek lazım.

NUR - 47 :Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne). Ve: “Allah'a ve resûle îmân ettik ve itaat ettik.” derler. Sonra da onların bir kısmı bundan sonra döner. Ve işte onlar, mü'min değillerdir. Allah'ın ve Resulünün Allah'a davetine icabet etmeyen kişiler mümin olamazlar. Mümin olmayan kişi nefsini ıslah edemez ve bu nefs ıslahı olmaz ise cenneti unutmak lazım. İman olmaz, hidayet olmaz, takva olmaz. O zaman Allah'ın dinini Kur’an-ı Kerimden öğrenmek ve bunun için de Allah'ın gösterdiği görevli ile bu eğitimi yapabiliriz. Çünkü onlar önce Allah'a davet eder ve Allah'ın ayetleri ile Allah’ın dinini insanlara anlatır. Bu davete icabet edenler salih amel işler ve takva sahibi olurlar.

A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim TAKVA sahibi olur ve NEFSİNİ ISLÂH EDERSE (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar. Allah'ın bu veli kulları olmazsa din olmaz insanların kurtuluşu olmaz. Bu resul olarak bahsedilen veli resullerdir. Şeriatı açıklamakla görevlidirler.

MU'MİNUN - 32 :Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn (tettekûne). Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik, Allah'a kul olsunlar, diye. Sizin, O'ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?

ALLAH'IN VELİ RESULLERİ, ALLAH'IN AYETLERİ İLE SİZİ ALLAH'A DAVET ETTİKLERİ ZAMAN İCABAT EDENLER ALLAH'IN HANİF DİNİNİ YAŞARLAR VE SAHBE GİBİ ALLAH İÇİN OLURLAR.

Bu güzel insanlar cenneti istemezler. Bu güzel insanlar Allah'ın vechini görmek isterler.

LEYL - 20 :İllebtigâe vechi rabbihil a’lâ. O sadece, Yüce Rabbinin Vechi'ni (Zat'ını) ibtiga etti (diledi).

"HADİ; SAHABE GİBİ ALLAH'IN DİNİ YAŞAMAK İSTEYENLER GELİN ALLAH'IN DAVETİNE İCABET EDELİM. O GÜZELLER GÜZELİ YÜCE YARATICIYA, SAHİBİMİZ ALLAH'I RÜYETULLAH OLABİLMEYİ DİLEYELİM. BU DÖNEMDE BİZİ DOSTLARINLA BERABER KIL"

DİYELİM. KEHF - 28 :Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan). Sabah akşam, O'nun Vechi'ni (Zat'ını) isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına (heveslerine) tâbî olan kimselere isteyerek, işinde haddi aşmış olanlara itaat etme! O zaman Yunus Emre gibi desek;

CENNET CENNET DEDİKLERİ BİRKAÇ KÖŞKLE BİRKAÇ HÜRİ BAŞKASINA VER ONU BANA SENİ GEREK SENİ.

Hacet namazının kılınışı: Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir.

Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.

Namazda aşağıdaki âyetler okunur:

1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî

2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas. 2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü

3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir. Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Kaynak:Haber Kaynağı

Önceki ve Sonraki Haberler