Harakani şemsiyesi altında toplandık

Harakani şemsiyesi altında toplandık

Kars Kafkas Üniversitesi ve Harakani Vakfı tarafından, “Fütüvvet Medeniyetimizin Manevi Mimarlarından Ebu'l Hasan Harakani ve Horasan Erenleri” Konulu 2. Uluslararası Harakani Sempozyumu alanında uzman bir çok ünlü konuğu bir araya getirdi.

Bekir Karlıağa: Harakani şemsiyesi altında toplandık

2. ULUSLARARASI HARAKANİ SEMPOZYUMU

Kars Kafkas Üniversitesi ve Harakani Vakfı tarafından, “Fütüvvet Medeniyetimizin Manevi Mimarlarından Ebu’l Hasan Harakani ve Horasan Erenleri” Konulu 2. Uluslararası Harakani Sempozyumu alanında uzman bir çok ünlü konuğu bir araya getirdi.

Başbakan Başmüşaviri, Medeniyetler İttifakı Eşgüdüm Komitesi Başkanı ve Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Bekir Karlığa, “Biz bugün bir medeniyetin, bir gönül dostunun (Harakani) şemsiyesi altında insanlığın büyük bir ihtiyaç duyduğu adeta susuzluktan kıvrandığı bir konu etrafında bir araya gelmiş bulunuyoruz.” dedi.

BİR MEDENİYET KRİZİNİ, BU BÖLGEYİ NASIL YARALADIĞINI, ACILARIN İÇERİSİNDE KIVRANDIRDIĞINI GÖRÜRÜZ

Prof. Dr. Bekir Karlığa, Kafkas Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Biz kendi medeniyetini unutmak, kendi geçmişini iyice tanıyamamak ve kendi geçmişiyle sağlam bağlantılar kuramamanın ağır sıkıntılarını çekiyoruz, acılarını çekiyoruz, elemlerini çekiyoruz. 150 senedir İslam dünyası o zengin medeniyet şuurunu o zengin maddi ve manevi yapısı ile eşsiz medeniyet mirasını ihmal etmiş olmaktan, unutmuş olmaktan ve kaybetmiş olmaktan dolayı her yeri parça bölük, birbirine düşmen adeta kan ve barut bölgesi haline gelmiş bir yapıya dönüşmüş bulunuyoruz. Bunların temel sebebine indiğimiz zaman temelde bir medeniyet krizini bu bölgeyi nasıl yaraladığını acıların içerisinde kıvrandırdığını görürüz.” diye konuştu.

MEDENİYETİN EN ÜST DÜZEYDEKİ İFADESİ

Prof. Dr. Karlıağa, “Medeniyet insanlığın ortaya koyduğu, geliştirdiği etkinliklerin, eserlerin, çabaların en üst düzeyde ki ifadesidir, en üst düzeyde ki yorumudur, en üst düzeydeki sunumudur. Dolaysıyla medeniyet kurmak öyle her kültüre her topluma nasip olmaz. Yeryüzünde binlerce kültürün gelmiş geçmiş olduğunu biliyoruz. Ama yeryüzünde sadece 30 civarında medeniyet vardır. Ve medeniyeti kurmak o medeniyeti bütün insanlığa şamil düsturlar üzerine inşa edebilmek için bazı temel şartlar bulunmaktadır. Her kültür medeniyet haline dönüşmez. Binlerce kültür var diyorum. Bunlardan sadece 30 civarında olanı medeniyet haline dönüşebilmiştir insanlığın bütün tarihi oyunca. Sadece bugün değil. Bir kültürün medeniyet haline dönüşebilmesi için dört temel şart vardır. Bunlardan birisi o kültürün bir dünya görüşü bulunacak. İnsana, hayata, kâinata, varlığa, ölüme, ölüm ötesine ahirete dair ve Allah inancına dair temel bir sistemi manzumesi olacak. Böyle bir manzume olmadan medeniyet inşa edilemez. Yani medeniyetin temel dayanaklarından bir tanesi dinlerdir.” diye konuştu.

BİR SİSTEM KURAMAYAN TOPLUMLAR, SİSTEMİ OLMAYAN KÜLTÜRLER MEDENİYET DÜZEYİNE YETİŞEMEZLER

Karlıağa daha sonra, “Ne yazık ki son 200 yılda Avrupa kendi medeniyetini bütün dünyaya empoze ettiği için ve medeniyet gelince sadece Avrupa medeniyetini kabul ettirmeye çalıştığı için medeniyetin dini temellerini yok saymış ve bu temelleri yok saydığı için de bugün ve kendi insanını büyük sıkıntılara, psikolojik mağdurlara, huzursuzluklara mahkûm etmiştir. İkinci temel müessir medeniyetin bir devlet yapısı olacak, bir sistemi olacak. Bir sistem kuramayan toplumlar, sistemi olmayan kültürler medeniyet düzeyine yetişemezler. Sistem kurmak demek dünya görüşünün sağlıklı ve hayatın bütün alanlarını kapsayacak bir biçimde sahip olması demektir. Üçüncüsü, medeniyetin kendine özgü bir şekli olacak, bir mimarisi olacak, bir sanatı olacak, bir musikisi olacak, bir edebiyatı olacak. Edebiyat olmadan musiki olmadan, sanat olmadan, mimari olmadan ve bunların hepsini içinde yaşatan bir şekli şehir hayatı olmadan medeniyet inşa edilemez. Büyük medeniyetlerin kendine has şehirleri vardır.” şeklinde konuştu.

MEDENİYET YAŞATILMALI

Medeniyetin unutulmaması için yaşatılmasının şart olduğunu belirten Karlıağa, konuşmasının devamında, “Biz bugün medeniyete kimliğimizi unuttuğumuz için şehirlerimizi bir beton yığınları haline getirdik. Ama eski şehirlerimiz gerek orta çağda gerek antik çağda yani bizden önce ki dönemlerde bile her şehrin kendine has bir havası, bir ruhu, bir atmosferi vardı. Ama be nim esas söyleyeceğim medeniyete için son dördüncü temel ki bu çok daha önemlidir. Bir kültürün medeniyet haline dönüşebilmesi için çoğulcu bir anlayışa sahip olması lazım, hoşgörüye sahip olması lazım. Birlikte yaşama tecrübesine sahip olması lazım. Ötekileri hoş görmeyen başkasına saygı duymayan, başkasının hakkını meziyet sayan bir anlayış medeniyeti inşa edemez, medeniyet kuramaz. Medeniyeti kurmanın en önemli vasfı çoğulculuk ve birlikte yaşama tecrübesidir. İşte bugün burada huzurunda bulunduğumuz Harakani Hz. başta olmak üzere Selçuklu ile Osmanlı ile Anadolu2da ve orta Asya’da, Horasan’da, İran’da, Maverahünnehir’de Müslümanların kurmuş olduğu medeniyetin en büyük temelini bu hoş görü temsil ediyor. Bağdat’ta, Kurtuba’da, Avrupa’nın en önemli merkezi olan İtalya’nın kalbinde ki Sicilya’da 400 sene Müslümanlar yaşadı.” dedi.

İSLAM HİÇBİR KİMSENİN DİNİNE, DİLİNE, IRKINA, KÜLTÜRÜNE KARIŞMAMIŞ VE ASİMİLASYON YAPMAMIŞTIR

İslamın medeniyete bakışı hakkında da görüşlerini bildiren Karlıağa, “Biz Anadolu’da yokken yani biz buraya Harakani ilk geldiği zamanlarda burada yokken Müslümanlar en görkemli medeniyetlerini kurmuşlardı. 704 yılında Müslümanlar İspanya’yı fet etti. 800 sene kaldılar. Bu 800 sene içerisinde binlerce eser ve abideler kurdular. Orada bir medeniyet kurdular ve o medeniyetin medreselerinde, eğitim kurumlarında yetişen insanlar Avrupa’ya gittiler. Avrupa’yı orta çağın karanlığından kurtardılar. Şimdi 800 sene kalmış olan bu medeniyetin ne kadar izi var İspanya’da? İspanya’yı gidip gezelim bir elin beş parmağını geçmez. Çünkü İspanyollar Müslümanların elinden Endülüs’ü geri aldıkları zaman ilk yaptıkları şey camileri yıkmak, medreseleri yıkmak ve Müslüman eserlerin hepsini yok etmek olmuştur. 200 tane hamam vardı. Meşhur alman filozofu Nietzsche diyor ki Hıristiyanlar ilk Gırnata’yı zapt ettikleri zaman yaptıkları ilk iş temizlik ortadan kalksın diye hamamları yıkmak oldu. O 200 hamamdan şuanda bir tane var. O da eski değil yeniden onu inşa etmişler. Şimdi buna mukabil Müslümanlara baktığımız zaman Bağdat’ta daha Abbasi’ler döneminde Süryaniler, Yakubiler, Nesturiler bütün din mensupları halifenin huzurunda bir araya geliyor. En ağır felsefi problemleri tartışıyor. Dini problemleri tartışıyor, kültür problemlerini tartışıyorlardı. Tevhidi diye bir zat vardı İslam düşünürü. Bin sayfalık bir kitabı vardı. Bu bin sayfalık kitabın konusu 30 ramazanda 30 gece yapılan Bağdat’ta halifenin huzurunda yapılan sohbetleri anlatıyor. Böyle bir müsamaha ortamı var. Çünkü İslam hiçbir kimsenin dinine, diline, ırkına, kültürüne karışmamış ve asimilasyon yapmamıştır.” ifadelerini kullandı.

BİR MEDENİYET FELSEFESİNİN İNŞASI

Harakani ve medeniyet felsefesi üzerine de görüşlerini sunan Karlıağa şöyle konuştu: “Harakani’nin makamına gelen insan ne dininden sorulur, ne inancından sorulur ve o aşk bırakılmadan götürülür. İşte bu insanlar bu anlayışla Bağdat’ta, Kurtuba’da, ispanya’da, Filistin’de, Suriye’de, eski kadim medeniyetlerin merkezi olan bütün bölgelerde sonsuz bir hoşgörü, sonsuz bir saygı anlayışı içerisinde farklı kültürleri farklı dinde ki insanları bir arada yaşatarak yeni bir medeniyet felsefesi inşa etmişlerdir. Bizi her konuda tehdit eden Avrupa’ya bakıyoruz. Avrupa’da çoğulculuk birlikte yaşama tecrübesi ne zaman ortaya çıktı? 1830’larda. O da İngiltere Hindistan’ı işgal edince oradan Müslümanlar Londra’ya gelmeye başladılar. O zaman farklı kültürler Avrupa’da ortaya çıkmaya başladı. Fransızlar 1838’de Cezayir’i işgal ettiler. Cezayirliler Paris’e gitmeye başlayınca o zaman farklım kültürlerle tanışmaya başladılar. Ama bir türlü de hazmedemediler. 800 seneye yakın bir süre İspanya’da bulunan Müslümanlar çok büyük eserler yaptı. Ama bunların çok azı kaldı. Avrupa 1900’lere kadar yabancı kültürlere kapısını kapatmıştı, onları var saymıyordu. Aslında bugün de var saymıyor. Şimdi bugün orada Türklere karşı olan, Müslümanlara karşı İslamıfobi dediğimiz şeyin temelinde Avrupa’nın çoğulculuk fikrinden, ötekililere saygı anlayışından ve hoşgörüden mahrum olan geniş geçmişi ve geçmiş kültürü bulunmaktadır.”

MÜSLÜMANLAR, TÜRKLER BİR YERE GİTTİKLERİ ZAMAN İNSANLARIN DİNİNE, DİLLERİNE, ADETLERİNE, ALIŞKANLILARINA MÜDAHALE ETMEZLER

Müslümanların insana sevgiyi Allah’tan öğrendiğinin tüm dünyaca bilinmesi gerektiğini belirten Karlıağa daha sonra şunları söyledi:

“Dolayısıyla medeniyetin temel göstergesi ötekine saygı, ötekini kendin gibi düşünme ve ona göre davranma ve birlikte yaşama tecrübesidir. Bu bakımdan biz zengin bir tecrübeye sahibiz. Çok büyük örneklere sahibiz. Ve bunun en güzel örneklerinden birisi de Selçuklu- Osmanlı mirası bize tanıtmaktadır. Selçuklu devleti zamanında Hıristiyanlar devlette görev alıyorlardı, Yahudiler görev alıyorlardı, hizmet ediyorlardı. Biz batıya doğru akan nehir belgeselini yaparken Kapadokya’da bir kilisede bir resim bulduk. O resimde bir Hıristiyan vali sarık bir cüppe giymiş şekilde Selçuklu sultanı Mesut ile beraber savaşa katılıyor. O kadar garip ki. Ona baktığımız zaman kıyafeti her şeyi tam bir Türk ve Müslüman kıyafeti içerisinde. Bununla beraber Bizans’a karşı mücadele veriyor. Neden veriyor? Niçin Fatih İstanbul’u fet ettiği zaman Türk sarığını tercih edelim diyen insanlar vardı. Çünkü onlar şunu biliyorlardı. Müslümanlar, Türkler bir yere gittikleri zaman insanların dinine, dillerine, adetlerine, alışkanlılarına müdahale etmezler. Yeter ki İslam’ın hâkimiyetini kabul etsinler. Bu bağlamda Harakani vakfının ben şahsen çok önemsedim.”

HARAKANİ’NİN GENÇLERE İYİ ANLATILMAS I LAZIM

Harakani’nin günümüz gençliğine iyi anlatılması gerektiğini de vurgulayan Karlıağa, konuşmasını şu ifadelerle tamamladı:

“Bu Anadolu’nun kapılarını bize açan ve Horasan’dan itibaren Maverahünnehir’den itibaren tanrı dağlarından bu yana gelen ipek yolu medeniyeti dediğimiz uzun medeniyet kervanının merkezlerinden birisi olan Kars’ta Anadolu’nun kapılarını ilk açan bir kişi olarak bizim medeniyetimizin sembol şahsiyetlerinden birisidir. Bunu bugünkü gençlere anlatmamız lazım. biz medeniyet bilincini gençlerimiz arasında yaymadığımız zaman, onlara bunu aşılayamadığımız zaman gençlerimiz farklı medeniyetlerin mensubu olmaktan iftihar edeceklerdir. Onun içinde kimisi ismini değiştirecek Hıristiyan olacak, kimisi gidecek başka ideolojilerin peşinden koşacaktır. Bu bakımdan burası ve seçilen konuda çok önemli. Aslında fütüvvetin fetha kelimesi gençtir Arapçada. Kökü Fütüvvet derken bu gençlik ruhunu bütün insanlara aşılamayı hedefleyen ve vermeyi daima vermeyi amaçlayan yüksek bir ahlak düzeyidir, yüksek bir meziyet ve vasfı ortaya koymaktır.” kha

Önceki ve Sonraki Haberler