MEB Yasasının İptali Görüşmeleri

MEB Yasasının İptali Görüşmeleri

EĞİTİM-İŞ Kars Şubesi, Genel Merkez Yönetim Kurulunun, MEB Yasasının iptali görüşmeleriyle ilgili bilgi notunu kamuoyuyla paylaştı.

MEB Yasasının İptali Görüşmeleri

EĞİTİM-İŞ Kars Şubesi, Genel Merkez Yönetim Kurulunun, MEB Yasasının iptali görüşmeleriyle ilgili bilgi notunu kamuoyuyla paylaştı.

EĞİTİM İŞ Genel Başkanı Veli Demir ve Genel Basın Yayın Sekreteri Barış Düdü, 6528 Sayılı MEB Yasası’nın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hazırlığı içinde olan CHP’nin Grup Başkanvekillerini ziyaret ederek, yasaya ilişkin Eğitim-İş’in görüşlerini içeren rapor sundu:

14.03.2014 tarih ve 28941 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 01.03.2014 tarih ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Milli Eğitim mevzuatında bir takım değişiklikler yapılması öngörülmüştür.

Anılan yasa ile öngörülen değişiklikler arasında özellikle iki konu oldukça önemlidir.

Sendika olarak önemle üzerinde durduğumuz konular;

Aday öğretmenlerin durumuna yönelik değişiklik

Okul ve kurum yöneticilerinin yöneticilik görevlerinin sona ermesi ve yeni görevlendirme usulleri başlığı altında değerlendirilmektedir.

1-Aday Öğretmenlerin Durumu Hakkında

İşaret ettiğimiz kanunun 5. maddesi aynen;

MADDE 5 – 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 43 üncü maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi ile mevcut yedinci ve sekizinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

“Aday öğretmenliğe atanabilmek için; 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan şartlara ek olarak, yönetmelikle belirlenen yükseköğretim kurumlarından mezun olma ve Bakanlıkça ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılacak sınavlarda başarılı olma şartları aranır.

Aday öğretmenler, en az bir yıl fiilen çalışmak ve performans değerlendirmesine göre başarılı olmak şartlarını sağlamak kaydıyla, yapılacak yazılı ve sözlü sınava girmeye hak kazanırlar. Uygulanacak olan sözlü sınavda aday öğretmenler;

a) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade kabiliyeti ve muhakeme gücü,

b) İletişim becerileri, öz güveni ve ikna kabiliyeti,

c) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,

d) Topluluk önünde temsil yeteneği ve eğitimcilik nitelikleri,

yö1nlerinden Bakanlıkça oluşturulacak komisyon tarafından değerlendirilir.

Sınavda başarılı olanlar öğretmen olarak atanır. Sınavda başarılı olamayan aday öğretmenler il içinde veya dışında başka bir okulda görevlendirilerek bir yılın sonunda altıncı fıkrada belirtilen değerlendirmeye tekrar tabi tutulurlar.

Aday öğretmenlik süresi sonunda sınava girmeye hak kazanamayanlar ile üst üste iki defa sınavda başarılı olamayanlar aday öğretmen unvanını kaybeder ve memuriyetle ilişiği kesilir.

Ancak aday öğretmenliğe başlamadan önce 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre aday memurluğu kaldırılarak asli memurluğa atanmış olanlar hakkında sekizinci fıkra hükümleri uygulanmaz. Bu kişiler Bakanlıkta kazanılmış hak aylık derecelerine uygun memur kadrolarına atanırlar.

Sınav komisyonu üyeleri; Bakanlık personeli, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personel ile öğretim elemanları arasından seçilir. Bakanlık gerekli gördüğünde illerde veya merkezde birden fazla komisyon oluşturabilir. Performans değerlendirmesinde dikkate alınacak meslekî ölçütler, sınav konuları, komisyon üyelerinin seçimi, görevleri, çalışma usul ve esasları ile sınava ilişkin diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin olarak 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun aday memurluk ile ilgili hükümleri saklıdır.”

şeklinde düzenlenmiştir. Kanuna göre, 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 43 üncü maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere, madde metninde koyu olarak işaret edilen hükümlerin eklenmesi öngörülmektedir.

Bu Kanun İle Getirilen Değişiklikten Önceki Durum:

Özetle; Kamu Personeli Seçme Sınavında(KPSS) başarılı sayılanların aday memur olarak atanmasını takiben 1 yıllık aday öğretmenlik süresini tamamlayanların, asli öğretmenlik kadrolarına atanmaları söz konusu olmaktaydı.

Yeni Kanun İle Getirilen Usul:

KPSS sınavında başarılı olmak

1 yıl aday öğretmen olarak çalışmak

Yapılacak performans değerlendirmesi neticesinde yazılı ve sözlü sınava girmeye hak kazanmak

Yazılı sınavlarda başarılı olmak

Sözlü sınavda başarılı olmak

Yukarıdaki aşamaları tamamlayan aday öğretmen asli kadroya atanabilecektir. Bu aşamalardan birinde başarısız olması halinde tekrar bir yıl daha aday memur olarak çalışmaya devam edecek, bu sürenin sonunda aynı aşamaları geçmesi halinde ataması yapılacaktır. Eğer ki tanınan 2. adaylık dönemi sonunda anılan aşamaları geçememesi halinde ise memuriyetle ilişiği kesilecektir.

Değerlendirme ve Kanaat:

Bilindiği üzere devlet memurluğuna alınma süreci 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerinde yerini almıştır. Devlet memurluğuna alınmada kanun bir takım genel ve özel şartları sağlama zorunluluğu getirmektedir. Çalışma konusu yeni kanun ile öğretmenliğe kabulde bu şartlara ek olarak yeni bir takım yükümlülükler getirilmiştir. Asli öğretmenlik kadrolarına atanabilmek için aday öğretmenin 1 yıl çalışma süresini takiben bir performans değerlendirmesine tabi tutulması söz konusu olacaktır. Performans değerlendirmesinde başarılı kabul edilen adaylar yazılı sınava kabul edilecek, bu sınavda da başarılı olan adaylar son aşamada bir de sözlü sınavda başarılı olmak zorunda olacaklardır.

Belirtmek gerekir ki öngörülen düzenleme de en sakıncalı ve objektif kıstas sağlamaktan uzak olan kısım adayların performans değerlendirmesi sonucu başarılı sayılması halinde sınava kabul edilmesi aşamasıdır. Yapılması öngörülen performans değerlendirmesinin hangi makam tarafından yapılacağı ve bu değerlendirmede hangi kriterlerin esas alınacağı belirsizdir. Söz konusu tespiti yapacak makama sınırsız bir takdir yetkisi tanınmaktadır. Oysaki devlet memurluğuna alınma usullerine ilişkin düzenlemeler gerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda gerekse diğer kurumların özel teşkilat kanunlarında statü hukukunun gereği olarak ayrıntılı olarak düzenlenmektedir ve eşitlik, hakkaniyet ve yargı denetimine elverişlilik ilkeleri gereği düzenlenmesi de zorunludur.  Bu anlamda kanunda belirsiz bir ifade ile idareye tanınan takdir yetkisinin sınırlarını çizecek bir belirlemenin olmaması yetkinin kötüye kullanılmasını engelleyebilecek önlemi almaktan çok uzaktadır. Öyle ki yasanın mevcut halinde idareye tanınan yetki doğrultusunda aday öğretmenin başarısını ispat etmek için bir sınava girmesine dahi imkan tanınmayabilecektir.

Yasa performans değerlendirmesinde gözetilecek objektif kıstasları belirlemesi gerekmektedir. Örneğin aday memurluk döneminde aday öğretmene verilecek disiplin cezası bu değerlendirmede esas olacak mıdır? Bilindiği üzere disiplin cezalarının temel amacı memuru görevine bağlamak ve kamu hizmetlerinin etkin yürütülmesini sağlamaktır. Bununla birlikte disiplin cezaları konusunda idareye oldukça geniş yetkiler tanınmış olup, uygulamada da disiplin cezalarının idarelerce son derece hoyratça kullanıldığı bilinmektedir. Bu halde performans değerlendirmesine esas alınacak disiplin cezaları artık amacı dışında aday memurun memuriyetle ilişiğinin kesilmesinde bir vasıta olarak kullanılabilecektir. Yani çok basit sebepleler aday öğretmenlere verilecek uyarı cezaları ile dahi, aday öğretmenin memuriyetle ilişiğinin kesilmesine imkan sağlanmaktadır. Bunun ise, Anayasa Mahkemesi’nin  657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun, 12.5.1982 günlü, 2670 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen 57. maddesinin birinci fıkrasının “Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir.” biçimindeki birinci cümlesinin  iptali amacıyla açılan davada 14.11.2013 gün 2013/15E. ve 2013/131K. sayılı kararında ifade edildiği üzere anayasaya aykırılığı açıktır. Mahkeme kararında özetle, “Bunun yanında, itiraza konu kuralın, aday memurun adaylık sırasında alabileceği her türlü disiplin cezası sonrasında uygulanacağı görülmekte olup; uyarma, kınama gibi az kusurlu eylem ve fiillerin karşılığında uygulanacak olan disiplin cezalarının sonrasında da aday memurun ilişiğin kesilmesi gibi ağır bir yaptırıma meydan verilmesi nedeniyle, bu hüküm orantılılık ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.” şeklindeki gerekçesini ortaya koyarak, bu disiplin cezalarının memuriyetle ilişiğin kesilmesine neden olmasının anayasaya aykırı olacağı görüşünü ifade etmiştir.

Özet olarak ifade etmek gerekirse; performans değerlendirmesinde disiplin cezalarının esas alınmasının Anayasa Mahkemesinin kararında açıklandığı üzere Anayasaya aykırı olacağı açıktır.

Diğer yandan performans değerlendirmesi neticesinde başarılı olanların bir de sözlü sınava tabi olması da sakıncalı bir belirlemedir. Siyasi iktidar torpil arayışları açısından benzeri görülmemiş bir cüret ortaya koymuştur. Danıştay’ın yerleşik uygulamalarına göre sözlü sınav uygulaması subjektif tercihlere neden olması nedeniyle zorunlu ve son derece kısıtlı alanlar dışında kaçınılması gereken bir uygulamadır. Kişinin memuriyet için yeterli niteliğe sahip olup olmadığını test etmenin en sağlıklı yolu, adil koşullarda yapılan yazılı ölçme-değerlendirme yöntemidir. Öğretmen olma sürecinde sözlü sınava hiçbir ihtiyaç yoktur. Zira, idare objektif ölçütlerle seçilen kişinin görevini yürütürken ortaya koyması muhtemel bilgiyle ölçülemeyecek yönetimsel yetersizlikleri eksiklik ve hataları zaman geçirmeksizin tespit etme olanağına sahiptir. Bu tür bir olasılıkta sorunu idari soruşturma yoluyla derhal çözüme kavuşturmak son derece kolaydır. Öğretmenler yoğun bir hiyerarşik denetim sisteminin en alt zincirinde bulunurlar. Kaldı ki, onlarca yıldır sözlü sınav uygulaması dışlanarak yapılan objektif yöntemin hangi sakıncaları ortaya çıkmıştır ki sözlü sınav gibi son derece subjektif ve okulları yersiz torpil tartışmalarının içerisine çekecek bir uygulamaya geçilmiştir.  Bakanlığın amacının kamu yararı gözetildiği bir kamu hizmeti sunumu olmadığı açıktır. Bakanlığın amacı, tarafsızlık ve fırsat eşitliği sağlanarak sürdürülmesi gereken kamu hizmeti için en ehil, en nitelikli, en başarılı olanı işbaşına getirmek değildir. Yapılmak istenen öğretmeni torpil ve kayırma usulüyle belirlemektir. Kamu otoritesi aynı konumdaki bütün yurttaşlara eşit kurallar koymak durumundadır. Dünyanın demokrasi mücadelesinde yol kat eden bütün ülkelerinde siyasi iktidarlar gücü suistimal etme eğilimi ortaya koyabilirler. Bu tür girişimlere karşı yargı kurumlarının ortaya koyacağı “bağımsız” tutum demokratik rejimin hedeflediği yüksek kamusal yararın gerçekleşmesine en güçlü katkıyı sunar. Anayasa Mahkemesi'nin bu yükümlülüğünü somut olayda da adalete uygun biçimde yerine getirmesini umut ediyoruz

Kamu hizmeti verecek kişi ya da kişilerin nesnel ölçütlerle belirlenmesi zorunludur. Söz konusu belirlemenin kamu yararına olabilmesi için, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun(DMK) 3 üncü maddesi ile atama sürecinde kariyer ve liyakat ilkelerine uygun davranılması zorunluluğu getirilmiştir. Kariyer ve liyakat kavramları kamu personeline tanınmış temel güvencelerdendir. Bu güvencelerle, kamu görevlilerinin huzurlu bir ortam içinde ve kamu yararına yönelik olarak çalışma yapabilmelerine olanak sağlanmaya çalışılmıştır. Hükümde kariyer, devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanını sağlamaktır. şeklinde, liyakat ise devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır. şeklinde tanımlanmıştır.  Görüldüğü üzere kariyer ve liyakat kavramları, 657 sayılı yasanın temel ilkeleri olup, kamu personeline tanınmış güvencelerdendir. Kariyer ilkesi meslekte uzmanlaşmayı getireceği için, kamu hizmetinin daha verimli sunulmasını sağlar. Elde edilecek kıdem sayesinde memur işinde tecrübe ve bilgi kazanır. Liyakat ilkesi ise söz konusu hizmet için en ehil, en nitelikli, en başarılı kim ise, hizmetin ifasına yönelik tercihte onun öne çıkarılmasını anlatır. Kariyer ve liyakat ilkeleri göz ardı edilirse, kamu hizmetinin temel unsurlarından olan “süreklilik” yok edilir, memuriyet güvencesi ortadan kaldırılır ve tüm bunların doğal sonucu olarak da, kamu hizmetinin ehil kişiler elinde etkin ve verimli şekilde sağlanması hedefinin gerçekleşmesi olanağı ortadan kalkacaktır.

“Kanun, Devlet memurluğunu bir meslek olarak kabul etmekte ve bunlara, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanı sağlanmasını, sınıflar içinde ilerleme ve yükselme işlemlerinin yeterlik sistemine dayandırılmasını öngörmektedir. Bu iki ilkenin temelinde, objektif kurallar çerçevesinde işin ehline verilmesi ve hak etme kavramı yatmakta olup, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesinin tek güvencesinin de, hizmetin yetişmiş, ehil kamu görevlilerince yerine getirilmesiyle sağlanabileceği tabiidir.”(Danıştay 5. Daire 2004/3658E. 2004/5187K.   10.12.2004 tarih)

Danıştay’ın yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere, kariyer ve liyakat ilkelerinin sağlıklı biçimde işleyebilmesi için, idarenin nesnel ölçütlerle tespit edilen ölçme ve değerlendirme uygulaması yapması zorunludur. Danıştay, bu uygulamanın istenen amacı sağlayabilmesi için ise kamu yararı ve eşitlik ilkelerine uyulması gerekliliğinin altını çizmiştir.

Bu itibarla mevcut ülkemiz devlet memurluğu statüsünün temel ilkelerinden olan kariyer ve liyakat ilkelerini hiçe sayar nitelikte, tamamen kişisel değerlendirmelerin etkili olduğu sözlü sınav ve kıstasları yasa tarafından belirlenmeyen performans değerlendirmesi neticesinde sınavlara kabul  uygulamasının hukuka aykırılığı açıktır.

Diğer yandan Danıştay’ın yerleşik içtihatlarında özellikle vurgu yapılan bir diğer husus; sözlü sınava ilişkin kayıtların tutulmamasının hukuka aykırılığı ve sınav komisyon üyelerince değerlendirmenin ne şekilde yapıldığının ortaya konulması zorunluluğudur. Sözlü sınavın yanı sıra performans değerlendirmesinde de aynı ilkenin geçerli olacağını belirtmek gerekir. Danıştay yer verilen kararında;

“Dolayısıyla, sözlü sınavda başarısız sayılma işleminin yargısal denetimini sağlayacak alt yapının tüm unsurlarıyla oluşturulmasını sağlamak hukuka bağlı idarenin görevidir. Yukarıda da belirtildiği üzere hukuk devleti ilkesinin, idarenin, yargısal denetim yapılmasını ortadan kaldıracak, imkansız kılacak ya da güçleştirecek şekilde bir idari işlem tesis etmesine izin vermesi mümkün değildir. Davacının enerji uzman yardımcılığı giriş sınavının sözlü sınavı kısmında başarısız sayılma işlemi incelendiğinde, bu işlemin hukuka uygunluk denetiminin Anayasanın 125. maddesinde ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinde belirlenen hukuki sınırlar içinde yapılabilmesi için davalı idarece, sınav öncesinde soruların ve yanıtların hazırlanmadığı, sözlü sınav komisyonu üyelerinin her biri tarafından hangi notun takdir edildiğinin gerekçeleriyle ortaya konulamadığı, ayrıca sözlü sınavda verilen yanıtların, teknolojik imkanlardan yararlanılarak kayıt altına alınmak ( elektronik ortamda görüntülü ve/veya sesli kayıt gibi ) suretiyle, objektif nitelikte incelenip yargısal denetiminin yapılmasına imkan tanınmasının, hukuk devleti ilkesinin temini açısından uygulanabilecek en iyi yöntemlerden biri olmasına rağmen, bu şekilde bir kayıt yapılmadığı anlaşıldığından davacının sözlü sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”(Danıştay 12. Daire 21.09.2010 tarih ve 2008/7485E. 2010/4338K.)

şeklinde görüşünü ifade etmiştir.

Anılan nedenler ve yer etmiş içtihatlar çerçevesinde idarenin yargısal denetime engel olacak nitelikte sözlü sınavların hukuka aykırı olacağı açıktır. Bu sebeple performans değerlendirilmesi sonucunda sınava kabul ve sözlü sınav uygulamasını getiren yasa hükmünün iptali gerekmektedir.

2-Okul ve kurum yöneticilerinin yöneticilik görevlerinin sona ermesi ve yeni görevlendirme usulleri Hakkında

Değerlendirme konusu kanunun 22. maddesinin 8. fıkrası aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

MADDE 22 – 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37 nci maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edilen üçüncü cümlesi “Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına bağlı yer değiştirmeler ise yarıyıl ve/veya yaz tatillerinde yapılır.” şeklinde yeniden düzenlenmiş, yedinci ve sekizinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

(8) Okul ve Kurum Müdürleri, İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilir. Bu görevlendirmelerin süre tamamlanmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Bu fıkra kapsamındaki görevlendirmeler özlük hakları, atama ve terfi yönünden kazanılmış hak doğurmaz.”

Düzenlenen hükümde okul ve kurum müdürlerinin atanmasında doğrudan Valilik makamının yetkili olması, atamada gözetilecek esasların belirlenmemesi ve 4 yıl gibi süre sınırının getirilmesi öngörülmektedir.

Düzenlemeden Önce Okul-Kurum Yöneticilerinin Atanması Usulü:

Değerlendirme konusu kanundan önce okul ve kurum yöneticileri atanmasında, öncelikle adayların müdürlük sınavında başarılı olmaları ile birlikte hizmet süreleri ve mesleki yeterlilikleri esas alınmaktaydı.

Yeni Kanunun Getirdiği Usul:

Herhangi başkaca bir somut şart aranmaksızın doğrudan Vali tarafından 4 yıl için atanması öngörülmektedir.

Diğer yandan anılan kanunun 25. maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

MADDE 25 – 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“Bütçe ve personele ilişkin geçiş hükümleri

(3) Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ve Grup Başkanı kadrolarında bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü kadrolarında bulunanların görevleri bu maddenin yayımı tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona erer. Bunlardan Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı ve Genel Müdür kadrolarında bulunanlar ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına, Grup Başkanı ve İl Müdürü kadrolarında bulunanlar ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Grup Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına, diğerleri ile geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa bağlı Şube Müdürü kadrolarında bulunanlar ise ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Eğitim Uzmanı kadrolarına, hâlen bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılır. Ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen kadroların herhangi bir sebeple boşalması hâlinde bu kadrolar hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.

(8) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla halen Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcısı olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevi, 2013-2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer. Görev süreleri dört yıldan daha az olanların görevi ise bu sürenin tamamlanmasını takip eden ilk ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer.

Söz konusu bu düzenleme ile de mevcut okul-kurum yöneticilerinden 4 yıl görev yapmış olanların yöneticilikleri başkaca işlem yapılmaksızın sona ereceği ifade edilmiştir.

Değerlendirme ve Kanaat:

Anılan düzenlemeler ile siyasi iktidar, Valilikler eli ile tüm okul yöneticileri tamamen kendi onayından geçmiş kişilerden oluşturmayı hedeflemektedir. Yasanın mevcut hali ile somut kriterler gözetilmeksizin, kariyer ve liyakat ilkeleri hiçe sayılarak, tüm idarecilerin iktidara yakın isimlerden oluşturulabilmesine zemin hazırlanmıştır. Atamalarda 4 yıllık süre sınırlaması getirilmesi ve sürenin uzatılabilmesinin somut şartları da belirlenmediğinden, okul yöneticilerinin siyasi iktidara tam bağımlı hale geleceği açıktır.

Diğer husus, anılan kanunun işaret edilen geçici maddesi ile Milli Eğitim yönetici kadrolarının neredeyse tamamına yakınının yasa kapsamında değiştirilmesidir. On binlerce yöneticinin yasanın yürürlüğe girmesi ile yöneticilik görevlerinin sona ermesi öngörülmüştür.

Her şeyden önce merak konusu olan durum bu düzenlemenin gerekçesidir. Hangi nedenle bir anda tüm yöneticilerin görevden alınmasının gerekli görüldüğü izaha muhtaçtır. Nasıl bir kamu yararı saiki burada amaçlanmaktadır. Hukuki güvenlik ilkesi, vatandaşların hak, yetki ve görevlerinin öngörülebilir olmasına bağlıdır. Diğer yandan yine kariyer ve liyakat ilkesi esas alındığında, yıllarca süren hizmeti ve başarıları göz önüne alınarak yöneticilik görevini elde etmiş kimselerin, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin bir anda yöneticiliğinden alınması açıklanamaz bir durumdur.

Memuriyet güvencelerinin hiçe sayıldığı, kariyer ve liyakat ilkeleri gözetilmeksizin ortaya konan uygulama, hukuki güvenlik ilkesi dikkate alındığı bir hukuk devletinde kabul edilemez. 12 yıllık iktidarı döneminde AKP, MEB'de en uzak bölgelerde bulunan köy okullarından Merkez teşkilatına kadar müthiş bir kadrolaşma süreci başlatmış, eğitim kurumlarının huzurunu yerlebir etmiştir. Huzurdaki düzenleme, eğitim sisteminde süregelen yıkım sürecinin son halkasıdır.

Önceki ve Sonraki Haberler