Uluslararası Altın Safran belgesel film festivalinde 1. Seçildi

Uluslararası Altın Safran belgesel film festivalinde 1. Seçildi

Çekimleri geçtiğimiz yıl tamamlanan “İçimizdeki Ruh Güreşçileri” adlı belgesel katıldığı Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali'nde 1. seçildi.

İçimizdeki Ruh Güreşçileri adlı belgesel katıldığı Uluslararası Altın Safran belgesel film festivalinde 1. Seçildi

Çekimleri geçtiğimiz yıl tamamlanan “İçimizdeki Ruh Güreşçileri” adlı belgesel katıldığı Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali’nde 1. seçildi.

Konuyla ilgili açıklama yapan Kars Kültür ve Sanat Derneği. Başkanı Vedat Akçayöz, “Benim için onur verici bir durum. Bu uluslararası boyutta olan Safran Film Festivali’nde belgeselimizin birinci olması bizi gururlandırmıştır. Ama bunun perde arkası var; bu SERKA’yla yürütmekte olduğumuz bir program çerçevesinde belgesel film hazırlığını yaptık. Biz Kars’ın turizminin ve kültürünün ön plana çıkabilmesi için uluslararası boyutta da bilinmesi için bu yola çıktık. Hepimizin amacı Kars kültürüne, turizmine ve Kars bilinmeyenini ortaya çıkarmaktır. SERKA’nın desteğiyle çekilen belgeselimizi uluslararası yarışmalara soktuk. Birincilik bizim için onur verici oldu” diye konuştu.

Akçayöz belgeselin konusu hakkında da şunları söyledi:

“Kültürümüzü arttırabilmek için marka değeri kazanmış uluslararası boyuttaki isimlerin Kars ile iliklerini ortaya çıkarmak çok önemli bir işlev. Bunu Duhoborlar savaşa karşı 1985 yılında Kars’ın Karahan köyünde savaşmamak için silahlarını yakan bir topluluk. Bu dünyada ilk kez bir başkaldırış hareketiyle gündeme gelen bu yapı. Bizler tarafından bilinmiyordu. Bizim amacımız bunu kültür turizmine aktarabilmektir.”

BELGESELDEKİ ANA TEMA

İçimizdeki Ruh Güreşçileri;

1785 yılında Rus Ortodoks Kilisesinin Başpiskoposu, Kiliseye muhalif bir grup Rus köylüyü, onları kafir olarak tanımlamak amacıyla “Doukho-bortsi” (“Ruhani Güreşçiler”) olarak adlandırdı.

 “Duhoborlar bu ismi benimsediler, ancak ona kendi yorumlarını kattılar: “Biz Ruhani Güreşçileriz çünkü biz Tanrının Ruhu ile ve onun için güreşiriz”. Bu şekilde, daha iyi bir hayat için mücadele ederken “şiddet veya baskı”ya karşı durup “sevginin ruhani gücünü kullanırız.

Böylelikle, Duhoborlar bir süredir zaten grup olarak var olmalarına rağmen bu ismi kabul ettiler. Daha önceleri, Rus Ortodoks Kilisesine karşı tavır alarak;

* “Neden tahta bir ikona boynumuzu eğelim?” diye sorguladılar ?

* Böylece “Ikono-bortsi” (ikon güreşçileri) olarak adlandırıldılar.

*“İkonlara boyun eğeceğimize  birbirimize boyun eğelimki her birimizin içinde yaşayan Tanrının Ruhunu tanıyalım.”

Duhoborlar dini felsefelerini, iki emir üstüne oturturlar;

* Birincisi “ İyiliğin ve yaratıcılığın ruhani gücü olan “Tanrıyı” – tüm kalbinizle, aklınızla ve ruhunuzla tanıyın ve sevin.”

*İkincisi “Komşunuzu olduğu gibi her zaman sevin”.

Duhoborlar “Tanrı nedir?” diye sorusuna. şöyle cevap veriyor: “Tanrı bir sözcük, bir ruh ve aşktır.”

* “Ruh nedir?” “Bir insanın ruhu, Tanrının ruhunun yansımasıdır.

*İnsanların arasında sevginin olduğu yerde Tanrı yaşar.”

Duhoborlar İsa’nın bu dünyada doğduğunu, yaşadığını ve öldüğüne inanıyorlar, ama İsa’nın ruhu sonsuza dek var olacak; ruhta doğdu ve onu takip edenlerde doğmaya devam edecekler.

Duhoborizm, bir dinden daha çok bir yaşam biçimi veya toplumsal bir hareket olarak adlandırılabilir.

Yüzyıllardır  bir arada yaşayan Duhoborlar birçok eşsiz kültürel gelenek ve görenek oluşturdular.

Duhoborlar için en büyük gelişme ve ahlaki başarı, 19. yüzyılın sonunda gerçekleştirildi. Peter Vasilievitch Verigin’in büyük idealleri ve dinamik liderliğinden ilham alan Duhoborlar yaşam biçimlerinin uygulamadaki ahlaki ve etik yönlerini geliştirmede büyük adımlar attılar.

*Barışseverliği amaç edindiler,

*Askerliğe ve her türlü şiddete karşı kararlı bir duruş sergilediler.

* 29 Haziran-1895 yılında sahip oldukları tüm silahları ve cephaneleri yaktılar.

*Can almayı reddeden sembolik bir eylem niteliğinde yaktılar.

* Hayvanları öldürmenin de insan duygularını zalimleştirdiğine inanarak hayvan eti yememeye başladılar.

* Tütün ve alkol reddedildi çünkü bunlar Tanrı tarafından saf ve saygın olarak yaratılan insan vücuduna zarar veriyordu.

Öldürmeye karşı Duhoborların duruşu Çarlık Devleti ve Kilise makamları tarafından sert baskılarla karşılaştı ve Duhoborlar son derece zor koşullar altında, tüm özgürlüklerini ve ayrıcalıklarını kaybetmek suretiyle eziyet gördüler ve sürüldüler.

* Birçok insan öldü. Böyle felaketler yaşamaları dünyanın ilgisini çekti ve Leo Tolstoy ve Dostlar Derneği (Quakers) gibi hümanistlerin yardımıyla Duhoborlar Kanada’ya göç edebildiler – vatandan uzakta bir vatan, bir sığınak ve bir barınak.”

Kanada’da Duhoborlar “Altın Çağ” olarak nitelendirilen bir komün hayatı kurdular. Onların tarımsal komün toplumu (bazı açılardan Amish ve Hutterite toplumlarına benzer şekilde) “Gayretli ve Huzurlu Yaşam” sloganlarına bir şükran niteliğindeydi. Herkesin yararına günlük olarak birlikte çalışmak,

*Hıristiyan ahlakındaki “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına da öyle davranın” ilkesinin somut bir örneğiydi. Aynı zamanda basit ihtiyaçları için tam bir öz yeterlilik sağlıyordu.

Duhobor toplumu tarafından başarılan hakikaten ütopik kavramlar şüphesiz ki Britannica Ansiklopedisindeki gözleme ilham kaynağı oldu. Bu, Duhoborlar “yaşamlarında çalışkan ve kanaatkar ve inançlarına uygun yaşadıkları zaman daha önce başarılamamış Hıristiyan idealini gerçekleştirmeye çok yakınlar” olarak tanımlamaktadır.

Liderlerini ölümü ve Büyük Ekonomik Buhran Duhoborların inançlarını tam anlamıyla yaşamalarını daha da zorlaştırdı. Birtakım karmaşık etmenler, iç ve dış ekonomik ve kültürel baskılar, komün yaşam biçimin sürdürülememesi ile sonuçlandı. Duhoborlar bu zamanda kadar devam eden bir geçiş sürecine girdiler.

Geçiş, benzersiz, kırsal, etnik, sanayileşme öncesi yaşam biçimi ile hızlı, teknolojik ve şehir merkezli toplumun ortasında ortalama bir Kuzey Amerikalı yaşamı arasında olmaktadır. Temel değerleri ve inançları korurken değişen koşullara ayak uydurma sürecini içine almaktadır. Duhoborlar asırlar boyunca okuma yazma bilmeseler de, bir nesil süresinde kendi köklerinin diline ve kültürüne erişim sağladılar, çift dilli ve hatta çok dilli statüye sahip olmanın avantajlarından yararlanmaya başladılar. Çok yönlü teknolojik ve çevresel sorunlarla karşı karşıya olan bir dünyada, atalarının basit, kendi kendine yeten ve ekolojik olarak sağlam geleneksel yaşam biçimlerine yeni bir saygınlık kazandırdılar.

Ve bütün bunların ötesinde, az veya çok birçok şiddet olayıyla tehdit edilen bir dünyada Duhobor gençliği miras aldıkları ölümsüz gerçekten vazgeçmiyorlar. “Tüm dünyanın refahı bir çocuğun yaşamından değerli değildir.” sloganı her Duhoborun kalbinde yer alan tutkulu bir slogandır. Bununla beraber değişen koşullarda Duhoborlar tüm dünyadaki hemfikir kişilerle birlikte mücadele etmeye devam ediyor – savaşın ve öldürmenin bilinmediği ve hepimizin sevgi dolu tek bir insanoğlu ailesi, “Tanrının babalığından İnsanların Kardeşliği”, olduğumuz bir dünya için.

Özgürce, kardeşçe, savaşsız bir dünya için el ele olma umuduyla. kha

Önceki ve Sonraki Haberler