Uzm. Dr. Perincek’ten uyarı: Yiyeceklerinize dikkat edin!

Uzm. Dr. Perincek’ten uyarı: Yiyeceklerinize dikkat edin!

Kars Harakani Devlet Hastanesi doktorlarından Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doktor Gökhan Perincek, Akciğer Hidatik Kisti hakkında açıklama yaparak Kars halkına uyarılarda bulundu.

Volkan KARABAĞ / KARS MANŞET

Kist Hidatik’in köpek, kedi, tilki ve kurt gibi etoburların ince bağırsaklarında yaşayan Echinococcus türü larva formlarının iç organlarda kist oluşumuna neden olduğu paraziter bir hastalık olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Perincek, “Bu hastalık son konakçı yani köpek, kedi, tilki, kurt gibi etoburların bağırsak mukozasına yapışık erişkin parazitten milyonlarca yumurta etrafa saçılmaktadır. Her gün bir şerit halka dışkı ile atılmakta olup, her halkanın 400-1000 yumurta içerdiği kabul edilmektedir. Yumurtalar suda 7 gün, buzda 4 gün, toprakta 10 ay canlı kalır. Ara konak denilen koyun, keçi gibi hayvanlarda rol oynayan otoburların, parazit yumurtası ile kontamine olmuş ot ve su gibi şeyleri yemesi sonucu yumurta, bağırsaklara geçerek açılır ve kan dolaşımına karışarak iç organlarda kist oluşumuna neden olur. Daha sonra kist içeren organların etoburlar tarafından yenmesi ile parazit tekrar bu hayvanların bağırsağına ulaşarak erişkin hale gelir. İnsanlar da zaman zaman ara konak vazifesi görebilir. Parazit yumurtası ile kontamine olmuş sebze ve meyveler ağız yolu ile alınırsa yumurtalar bağırsakta açılır ve parazitin yaşam siklusu aynı şekilde devam eder. Aynı zamanda yöreler veya ülkeler arası kontrolsüz hayvan hareketlerinin de enfestasyonu yaymada önemli rolü vardır. Solunum yolu ile alınan parazit yumurtalarının kabuğu doku içi enzimlerle eritildiği için bu yolla bulaşım söz konusu değildir.” ifadesini kullandı.

Uzm. Dr. Perincek kistin oluşumunu da anlatarak, “Ara konakçı tarafından alınan yumurtalar ince barsak mukozasından geçerek portal venöz sistem yolu ile kan dolaşıma katılır. Bu yumurtaların çoğu karaciğere yüzde 50-70 oranında gelirken bazıları karaciğer sinuzoidlerinden geçerek akciğerlere yüzde 20 – 30 oranında gitmektedir. Parazit, yumurtasının tutulduğu son organda larval döneme değişim gösterir ve tipik bir kist hidatik gelişir. Yetişkinlerde en sık karaciğere, ikinci sıklıkla akciğere yerleşirken; çocuklarda akciğer ilk, karaciğer ikinci sırayı almaktadır. Bazı olgularda hem karaciğerde hem de akciğerde kist hidatik görülebilmektedir. Dünyada Pakistan, Hindistan, Şili, Brezilya, Kuzey Afrika, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye’de yaygın olarak izlenmektedir. Ülkemizde hemen her bölgede hastalıkla karşılaşılmakta olup, görülme oranı 100.000’de 50-400, görülme sıklığı ise 100.000’de 3.4 olarak bildirilmektedir.” diye konuştu.

Risk altında bulunan kişileri de sıralayan Uzm. Dr. Perincek, “Kişinin mesleği, hobileri, yaşam koşulları, eğitim ve sosyoekonomik düzeyi hastalığa yakalanma riskini etkilemektedir. En büyük risk grubunu parazit mücadelesi yapılmadan serbest dolaşıma bırakılmış enfekte köpeklerle teması olan ve koyun, keçi, inek gibi hayvancılıkla uğraşan kişiler oluşturmaktadır  En az risk altındaki grubu ise evde bilinçli olarak kedi ve köpek besleyen insanlar oluşturmaktadır. Bilinçli bir şekilde bakılan kedi ve köpeklerin tüyleri hiçbir risk taşımaz.” dedi.

Kist Hidatiğin genel belirtileri hakkında da bilgi veren Uzm. Dr. Perincek, “Kistler çok iyi kapsüllü oldukları için hastalık, ilk dönemlerinde ateş, halsizlik ve kilo kaybı gibi sistemik belirtiler göstermeyebilir. Bu nedenle kist ister karaciğerde ister başka organda olsun hastalar oldukça sağlıklı görünmektedirler. Olgu bir süre herhangi bir klinik belirti vermeden seyretse de, kistin patlaması ya da infeksiyonuna bağlı olarak bulunduğu organa göre bazı şikayetler meydana gelebilir. Bu şikayetler genellikle karın ağrısı, bulantı, kusma, sarılık, solunum güçlüğü, öksürük, baş ağrısı, işitme, görme, algılama ve koordinasyon bozukluğu şeklindedir.” şeklinde konuştu.

Uzm. Dr. Perincek, Kist Hidatiğin Akciğere özgü belirtileri de şöyle anlattı: “Çok yavaş bir gelişim yılda 1-3 santimetre arasında büyüdüğü görülen kist hidatik, akciğer dokusunun süngerimsi yapısından dolayı, diğer organlara göre daha büyük boyutlara ulaşarak daha erken belirti verebilmektedir. Öksürük, göğüs ağrısı, halsizlik, ateş, balgam ve çocuklarda gelişme geriliği en çok görülen belirtilerdir. Belirtiler kistin yerleşimine ve büyüklüğüne bağlı olarak değişiklik gösterir. Eğer kist akciğerde hava yollarına ve kalpdamar sistemine yakın yerleşmişse belirtiler daha erken görülmektedir. Bazı hastalarda kist hava yoluna açılarak öksürükle birlikte dışarı atılabilir. Bu durumda kusar gibi bol miktarda berrak sıvı (kaya suyu) ya da pişmiş yumurta akı kıvamında bir madde şeklinde olan kistin doğurgan tabakası öksürük ile akciğerlerden atılabilir. Uzun süreli kist hidatik olgularında deride kızarık döküntüler ve astım benzeri solunum güçlüğü görülebilmektedir. Kisti oluşturan kesenin bir bölümünün yırtılması sonucu kist sıvısı göğüs boşluğuna sızmakta ve fark edilmediği durumlarda akciğer absesine benzer bir tabloya neden olabilmektedir. Akciğer absesinin oluştuğu olgularda ateş, kilo kaybı, solunum yollarından kan gelmesi gibi spesifik olmayan kronik enfeksiyon belirtileri dikkati çeker. Kisti oluşturan kesenin tamamen yırtıldığı durumlarda ise parazitin yayılması, allerjik reaksiyon ve anaflaktik şok yani ağır alerjik reaksiyon görülebilir. Anaflaksi akciğer kist hidatik olgusunun nadir ancak en korkulan komplikasyonudur.”

Akciğer Kist Hidatiğinin tanısının bilgisayarlı göğüs tomografileri ile büyük oranda belirlendiğini ifade eden Uzm. Dr. Perincek, “Yukarıda tanımlanan belirtileri taşıyan akciğer kist hidatikli hastaların akciğer grafilerinde hidatik kisti düşündüren farklı şekillerde bulgular izlenmektedir. Kistik yapılar akciğer grafisi sonrası çekilen bilgisayarlı göğüs tomografileri ile büyük oranda belirlenebilmektedir. Bazı kan tetkikleri ile kist hidatik tanısı desteklenebilir ancak tüm tetkiklere rağmen kesin tanı çoğunlukla operasyon sırasında konulmaktadır.” dedi.

Uzm. Dr. Perincek, Akciğer Kist Hidatiğinin tedavisi hakkında da açıklama yaparak, “Akciğer kist hidatiğinin kesin tedavisi cerrahi operasyondur. Bu ameliyatlar Göğüs Cerrahisi uzmanları tarafından yapılmaktadır. Kistin yayılma ihtimalinin olduğu durumlarda operasyon sonrası koruyucu olarak albendazol ve mebendazol adlı ilaçların kullanılması önerilmektedir. Tek akciğerde yerleşmiş olan kist hidatikler için genellikle göğüs yan tarafından torakotomi adı verilen bir kesi yapılır. İki akciğere de yerleşmiş olan kist hidatiklerde ise iki ayrı seansta ameliyat yapılabileceği gibi, kistlerin yerleşim yeri uygun ise göğüs ön tarafından açık kalp ameliyatına benzer bir kesi yapılarak bir seferde her iki taraftaki kistler de çıkarılabilir. Ameliyat esnasında akciğer dokusu çıkarılmadan sadece kistik yapı uzaklaştırılmaktadır. Kist ya doğurtularak ya da özel bir iğne ile içeriği boşaltıldıktan sonra kistotomi ile membrana mere çıkarılmaktadır. Her iki yöntemde de kist içeriğinin çevre dokulara temas etmemesine özellikle dikkat edilmelidir. Kistin çıkarılması sonrasında akciğerde oluşan boşluk dikilerek kapatılır. Kist hidatiğin hem akciğerde hem de karaciğerde bulunduğu durumlarda her iki organda bulunan kistlere cerrahi müdahale gerekmektedir. Bunun için torakofrenotomi adı verilen bir kesi ile yine göğüs yan tarafından ameliyat yapılır. Bu şekilde hem akciğer hem de karaciğerdeki kistler çıkarılabilmektedir. Ameliyat olan kişi genellikle birkaç gün sonra sağlığına kavuşmakta ve kısa zamanda günlük yaşantısına dönebilmektedir. Bu hastaların %5’inden daha azında hastalık tekrarlayabilir ki bu durumda tedavi yine cerrahidir.

Uzm. Dr. Perincek, Kist Hidatikten korunma yollarını ise şöyle sıraladı:

• Köpek ve kedilere çiğ gıdalar kesinlikle verilmemelidir

• Kişisel temizlik ilkelerine dikkat edilmeli, içme ve kullanma suları temiz olmalı, çiğ yenen sebze ve meyveler bol su ile iyice yıkandıktan sonra tüketilmelidir

• Hayvan kesimleri, mezbahalarda ve veteriner hekim kontrolünde yapılmalıdır. Kesilen veya ölen hayvanların özellikle içi su dolu kese bulunduran organları köpeklerin ve diğer etçil hayvanların ulaşamayacağı şekilde gömülerek bertaraf edilmelidir.

• Sahipli köpek ve kediler, özel yasayla zorunlu olarak ‘echinococcus granulosus’ yönünden tedavi ettirilmeli ve sahiplerince gezdirilirken etrafa dışkılamaları halinde dışkı uygun bir şekilde çöpe atılmalıdır.

• Sahipsiz köpekler belediyelerdeki ilgili kişiler tarafından toplanmalı ve gerekli işlemler yapılmalıdır.

• Köpekler birbirlerinin anüslerini koklarken parazit yumurtaları burunlarına ve tüylerine bulaşabilir. Parazit mücadelesi yapılmadan serbest dolaşan köpeklerin okşanması ve sevilmesi sırasında parazit yumurtaları ellere geçebilir. Bu şekilde kirlenen ellerin yıkanmadan ağıza götürülmesi ile parazitin yumurtası alınır. Bu nedenle, özellikle çocukların sokak köpekleri ile oynamalarına izin verilmemeli, temas halinde ellerin bol su ve sabunla yıkanması sağlanmalıdır.

• 'Echinococcus granulosus' yumurtasındaki dölüt sıcak su ile 60°C’de 10 dakikada, 70°C’de 5 dakikada, 100°C’de 1 dakikada öldürülebilmektedir.

Özetle kontrolde iki temel nokta önemlidir:

1. Köpek ve kedilerin kistli organları yemesi engellenmelidir.

2. Veteriner hekim kontrolünde, son konakçı olan köpek ve kedilerde erişkin şeride karşı mücadele iyi yapılmalıdır.

Kaynak:Haber Kaynağı

Önceki ve Sonraki Haberler