Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

ALLAH İLE KUL ARASINA KİMSE GİREMEZ

ALLAH İLE KUL ARASINA KİMSE GİREMEZ


İnsanların Allah'ın sevgisine ulaşmalarını ve Allah'a dost(veli) olmalarını engellemek için iblis her hünerini ortaya dökmüştür.
Bunlardan birisi de "ALLAH İLE KUL ARASINA KİMSE GİREMEZ" diye bir safsata uydurmuş. Hâlbuki Allah sevgisini insanlara nasıl ulaştıracağını ayette beyan etmiş.
AL-İ İMRAN - 31 :Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). De ki: “Eğer Allah'ı seviyorsanız, o zaman bana tâbî olun ki; Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın (sevaba çevirsin). Allah, GAFÛR'ur RAHÎM'dir.
Burada Peygamberimiz SAV Efendimize hitap edilmiş. Peki tabi olmak sanal olsa idi herkes Allah'ın veli kullarından olurdu. Herkes tabi olduğunu iddia eder de, ortada veli bulmak oldukça zor.
Siz hiç din öğretmekle görevli, kalp gözü açık, kalp kulağı açık bir Yunus Emre ve ya Abdulkadir Geylani gördünüz mü? Aslında bu gibi Allah'ın güzel insanları her zaman vardır da, kavun değil ki koklayarak bulacaksınız. Allah insanların içine kendi ruhundan üflemiş, birde kalp gözü kalp kulağı vermiş.
SECDE - 9 :Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
İnsanların hepsi yaradılış olarak hüsrandadır.
VEL ASR - 2 :İnnel insâne le fî husr(husrin). Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.
Hüsranda olan insanlar da hidayete erememiştir, yani dalâlettedir, dünya ve ahiret saadetini ancak hidayete ererek kazanabilirsiniz.
YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Anlaşılacağı üzere, hüsranda olan hidayete eremez çünkü Allah'a ulaşmayı dilemez. Hidayette olan hüsranda değildir o zaman mutludur. Yani seçim insana ait.
RAD - 27 :Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Hidayet insanları Allah ulaştırırda, hidayetin ne olduğunu bilmeyen için doğruyol diye bir uydurma söz vardır. Yetmez islâmın beş şartı ile ulaşılır derler. Allah Kur-an-ı Kerimde böyle birley demiyor.
HİDAYET ALLAH’IN KENDİSİNE ULAŞTIRMASIDIR. Bu ancak dileyen insan ruhunun ulaşması ile olur. Şura suresi 13. ayetin sonunda böyle söylüyor."allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb (yunîbu).Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır."
Peki Kendisi gelip de mi ulaştırıyor? Hayır; mutlaka bir vesile kullanıyor.
SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Kabul edersiniz veya etmezsiniz, ama kabul etmeyişinizi Allah'a siz anlatacaksınız. Eğer Allah'ın sizin için tayin ettiği bir imam ( veli resul veya veli mürşid) varsa Allah sizi onun ile hidayete erdiriyor. Allah; yoksa dalalette ve hüsranda kalırsınız diyor.
KEHF - 17 :Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Allah'a ulaştırmak için bir aracı şart mı? Evet şart, aynı zamanda farz da. Allah ayetinde kendisine ulaştıracak vesileyi aranmasını emrediyor. Anlayacağınız Allah'a ulaştıracak vesile FARZ.
MAİDE - 35 :Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takvâ sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Allah; bu kendisine ulaştıracak olan vesilenin de kendisine sorulmasını istiyor. Yani Allah ile insan arasındaki aracıyı, aslında vesile olanı.
NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
İnsanlara bu gerçekleri dini bildiklerini iddia edenler İslâm’ın beş şartının yeterli olduğunu iddia ederler ve bu iddia kendilerini ve kendilerine inananları hüsrana düşmelerine sebeptir. Allah ile insan arasına kimse giremez diyerek, Allah ile insan arasına kendileri girmişlerdir.
Bu gerçekleri insanlara anlatan ve insanları Allah’a (hidayete) davet eden Allah'ın görevlileri vardır. Ama itibar görmezler.
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
Allahın görevlileri vardır bunlar bir ücret istemezler ve insanların dalâletten kurtulması için mücadele ederler.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Allah'a davetlerinin sebebi Allah'ın böyle istemesindendir. Şu an Peygamberimiz SAV Efendimiz sizleri Allah'a davet etse tutumunuz ne olurdu acaba? O kadar da değil diyeceksiniz de. Peki Allah Resulü davet ediyorsa kabul etmeyecek de İslâm’ın beş şartı yeter mi diyeceksiniz.
KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
İnsanlar Allah Resulünü çok sevdiğini söylerlerde, birileri Bir şart çıkartıp farz olan İslâm’ı beş şarta indirince, hideyet (Allah'a ulaşma) ortadan kalkar, doğru yol olarak ifade edilir. Hidayet ulaşmaktır yol değildir ki.
İnsanların hidayetine mani olan ve onların dalâlette kalmasına vesile olan kişiler de bir görev yüklenmiştir. Bunlar Allah ile insanların arasına girmemişlerdir de iblis ile insanların arsasına girmiştir.
KASAS - 41 :Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
Bakın Allah kıyametten kesit vermiş, cehenneme giden insanlar sebebini açıklıyor.
AHZAB - 67 :Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ). Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi'nden) saptık."
AHZAB - 68 :Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
Halbuki kitapları sağdan verilecek olanların da Allah ile aralarında imamlar vardır. Allah böyle söylüyor, ne dersiniz zerre kadar azap görmeden bir ahiret hayatı istemez misiniz.
O ZAMAN SİZİ ALLAH'A DAVET EDENLERİ DİKKATE ALIN; davete icabet etseniz ne kaybedersiniz ki?
İSRA - 71 :Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).
Sizin hidayetinize vesile olacak kişi sizden ücret istemeyen kişidir.
YASİN - 21 :İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn (muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
Sizin hidayetinize vesile olacak kişi daha önce hidayete ermiş kişidir.
YUNUS - 35 :Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). De ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De ki: “Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
ALLAH'A DAVET EDİLİYORSUNUZ, NEDEN ALLAH'A HACET NAMAZI İLE HİDAYET İLE GÖREVLİ İRŞAT MAKAMINI SOR MUYORSUNUZ?
Dinimiz teslim dini, farz olan İslâm’ın beş şartı ile Allah'a teslim olamaz ve teslim dinin yaşayamazsınız. Allah'a emanet olun.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi