Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

ALLAH'SIZ BİR MUTLULUK OLAMAZ!

ALLAH'SIZ BİR MUTLULUK OLAMAZ!

Her şeyden önce mutlu olmak ne demek onu bilemediğiniz müddetçe mutlu olamazsınız. Her zaman nefsi istekleriniz ve arzularınız karşılandığı zaman kendinizi mutlu zannedersiniz.

Hayır; mutluluk kesintisiz yani devamlı sulh sükun halidir. Nefsinizin isteklerine sahip olduğunuz zaman çok mutlu olacağınızı söylemeniz mutlu olmak değil kısa süreli bir nefs tatminidir. Kısa bir süre sonra daha büyük ve daha fazla bir istekle yaşarsınız, istekleriniz oluncaya kadar kendinizi mutsuz olarak vasıflandırırsınız.

GERÇEK MUTLULUK ALLAH İLE OLAN MUTLULUKTUR Kİ BU DÜNYA VE AHİRETİDE KAPLAR.

İnsanın kalbine zikir girmeden mutluluğu tanıyamaz;

RAD - 28 :Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu). Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

Demek ki amenu olanlar zikrettikçe kalpleri mutlu (tatmin) oluyor; peki AMENU nasıl olunur?

HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne). Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.

Amenu olan bir kişinin Allah'a mülâkî olması (kavuşması) için mutlaka mülâkî olacak kişinin böyle bir talebi olmalıdır ki Allah'ta onu kendisine ulaştırsın.

ANKEBUT - 5 :Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât (leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu). Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

Bir insan Rabbine ulaşmayı dilememesi, yani olmaz öyle bir şey demesi, O kişinin mutlu olamamasına neden olmaktadır. Her zaman hüsranda olan bir kişidir.

YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne). Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

Bir insan durduğu yerde neden Allah'a ulaşmayı dilesin ki? Sorunun cevabı çok basit; Peygamberimiz SAV Efendimiz gibi Allah’a davet eden mutlaka birisi mutlaka gelmiştir. İnsanları Allah'a davet etmiştir.

KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!

Tabi ki serbest iradeniz ile davete icabet eder veya etmezsiniz, Allah da bu konuda icabet edin diyor da davete icabet etmeyenlere de dalalette diyor.

 AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.

Demek ki davete icabet edilmezse ELİM BİR AZAP var ve davete icabet edilirse Allah elim bir azaptan koruyor. Allah da bu konuda davete icabet edin diyor ve davete icabet etmeyenlere de dalalette diyor.

AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.

İnsan Allah'a mülâkî olmayı dilemesi aynı zamanda davete icabet ederek Allah'a ulaşmayı dilemesi karşılığı AMENU olmuştur. İnsanın amenu olması veya Allah'a mülâkî olmayı dilemesi (ölmeden ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemesi) o kişiye ne fayda sağlar diye bir soru varsa,

Amenu olan kişi ki Allah'a davete icabet etmiş olan bir kişidir ve bu kişi ALLAH DOSTU olmuştur.

BAKARA - 257 :Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Allah dostlarının kalbini zulmetten nura çıkarması o kişinin kalbine Allah'ın zikriyle nurların girmesi ve kalbin Allah'ın nurları ile nurlanmasına neden oluyor.

Ama kalbin nurlanması ve kişinin Allah dostu olması, Allah'a mülâkî olmayı dileyen bir kişinin göğsünü Allah, İslâm (ruh,veçh,nefs, irade teslimi) için yarmış yani nur yolu açmıştır.

ZUMER - 22 :E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.

Zikirle kalpleri kararanların dalalette olduğunu görüyoruz ki bu da davete icabet etmediklerinden değil mi? (AHKAF 32)

AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.

Demek ki dalâlette kalmamak ve kalbin nurlanması (karar maması) ve Allah'ın veli kullarından olabilmek için göğsün İslâm’a yarılması lazım da, kim bu insanlar?

EN'AM - 125 :Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne). Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

Allah'ın kendisine ulaştırmayı dilediği insanlar, yani amenu veya mülâkî olmayı dilemiş ve Hidayete erecek olan kişiler.

"Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar."(ENAM-125) E bu sıkıntılı olan kişilerin mutlu olması mümkün mü?

DEMEKKİ İNSANLARIN ALLAH'A DOST OLMASI, VELİ KULLARININ ARASINA GİREBİLMESİ ÖYLE ZOR BİR ŞEY DEĞİL.

"Kim Allah'ın davetçisine icabet ederse" Peki bu davetçiyi nereden bulacağız da icabet edeceğiz.

NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Bir insan ben kendim kapımı bulurum demesi Allah'a güvenmediğini gösterir ve şirktir. O zaman neden Allah'a hacet namazı ile sormuyorsunuz ki? Rabbimiz her şeye kadirdir.

Allah'ın dostu olmak dünya ve ahiret saadetini sahibi olmak ve en önemlisi sonsuz bir mutluluğun sahibi olmaktır.

YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?

YUNUS - 63 :Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.

İŞTE GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ ALLAH'SIZ MUTLU OLUNMAZ. İslâm’ın beş şartı farzdır fakat insanın kurtuluşuna yetmez, Allah dostu olabilmeyi de sağlamaz.

ALLAH'IN DOSTU OLMAYI, BİR YUNUS EMRE, BİR RABİA SULTAN OLMAYI İSTEMİYOR MUSUNUZ? SABİKUN EL AHİRİN OLMAK KALBİNİZDEKİ ALLAH SEVGİSİNDE YATMAKTADIR.

VAR MISINIZ?

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda: Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi