Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

CEMAATLERİN İSLÂMİYETTE Kİ YERİ; CEMAATLER NEREDEN ÇIKTI?

CEMAATLERİN İSLÂMİYETTE Kİ YERİ; CEMAATLER NEREDEN ÇIKTI?

Cemaat olarak sözü edilen gurupların sadece din ile ilgili olanları hakkında Rabbimiz ne diyor ona bakalım;

Genelde İslâmiyet’te guruplar yoktur deseler de, bu kişilerin Kur-an-ı Kerim bilgisi olmadığı için dini yaşantıları da yoktur. Eğer Kur-an-ı Kerimi yaşamış olsalardı o zaman bu konu hakkında sözleri dinlenirdi;

MAİDE – 68 :Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).

De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz”. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.

Kur-an-ı Kerimi okumak yetmiyor içindeki tüm ayetleri yaşamak zorundasınız bu Allah'ın bir emridir. Ama ne yazık ki insanların çoğu bunu bilmezler.

HAC - 8:Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder.

Bu kişilerin HİDAYETCİ olmayacağını ve kuranda her şeyin yazmadığını söylerler.

HAC – 9 : Sâniye ıtfihî li yudılle an sebîlillâh(sebîlillâhi), lehu fid dunyâ hızyun ve nuzîkuhu yevmel kıyâmeti azâbel harîk(harîkı).

Allah'ın yolundan saptırmak için onu (Allah'ın dînindeki esasları) eğip büker (değiştirir). Onun için dünyada rezillik vardır. Ve ona kıyâmet günü yakıcı bir azap tattıracağız.

Gene bu kişilerin Allah'ın yolu olduğundan haberleri yoktur. Allah'a karşı yalan söylerler. Allah'a karşı işlediği suçlarının farkında değillerdir.

EN'AM - 21:Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyatihî), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).

Allah'a karşı yalanla iftira eden veya onun âyetlerini yalanlayan kimselerden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki O, zalimleri felâha ulaştırmaz (kurtuluşa eremezler).

Peki, bu medyanın her türlüsünde dinimizde cemaatler sonradan türemiş diyenlere ne demeli.

Evet, CEMAAT yani guruplar Peygamberimiz SAV Efendimiz zamanında, irşada yetkili kılınan Ensar ve Muhacirlerden oluşan sabikunel evveline insanlar, Allah'a davete icabet ederek hangi sebile ulaşması gerekliliğini hacet namazı ile Allah'a sorarak Allah'ın gösterdiği sebile ulaşmışlar ve ihsan ile tabi olmuşlardır.

TEVBE - 100:Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

Demek ki birilerinin bahsettiği gibi “Nereden çıktı bu tabiinlik” demeleri, kendilerinin küfür içinde olduklarını gösterir. Hâlbuki Peygamberimiz SAV Efendimiz ile aynı zaman diliminde Resulullah varken sahabeye ulaşmışlar.

KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. VE RABBİNE DAVET ET (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!

Bu insanlar peygamberimiz SAV efendimizin Allah'a davetine icabet ederek; Allah'ın bu kişilere hacet namazı ile Allah'a sebillerini (yollarını) sorduklarında, sebillerini (kapılarını, cemaatlerini) ve sebilin başında ki irşadla yetkili kimseyi gösterir ve o kişiye tabi olurlar.

NAHL - 9:Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Allah'ın tayin ettiği sebillerden sapanların da olacağı Rabbimiz ayette belirtmiş.

Demek ki o dönem de bile irşatla görevli sahabeler var ve Resulullah hayattayken bile kendilerine tabi olan amenu kişileri (Allah'a ruhlarını, veçhlerini, nefslerini ve iradelerini teslim etmeyi dileyenleri) eğitiyor, Kur-an-ı Kerime göre dini nasıl yaşayacaklarını anlatıyor, onların nefislerinin ıslahını sağlıyorlardı.

ONLAR GÖKTEKİ YILDIZLAR GİBİYDİ hangisine tabi oldularsa peygamberimizin yolundalardı irşada ulaştılar. O zamandan beri tabiin ve tebe tabiin olarak bu günlere kadar hak din öğretilerek gelmiştir.

ANKEBUT - 49:Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).

Hayır, O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.

Yunus’un “MEDRESELER MÜDERRİSİ OKUMADILAR BU DERSİ GÖNÜLLERE YAZILIR BU KİTABIN SURESİ” dediği gibi Kur-an-ı Kerim bu hak olan cemaatler tarafından öğretilerek bu günlere ulaşır.

Demek ki her cemaat ki hak cemaat olabilmesi için Allah'ın yolu olan Sırat-ı Mustakim üzerinde olması lazım ve Kur-an-ı Kerim ile yaşamaları şarttır. Eğer Kur-an-ı Kerimi yaşıyorlarsa; hidayettedirler, çünkü bu KİTAP hidayet kitabıdır.

AL-İ İMRAN - 4:Min kablu huden lin nâsi ve enzelel furkân (furkâne), innellezîne keferû bi âyâtillâhi lehum azâbun şedîd (şedîdun), vallâhu azîzun zuntikâm(zuntikâmin). Daha önceden, insanlar için bir hidayet rehberi olarak Furkan'ı da indirdi. Hiç şüphesiz o kimseler ki; Allah'ın âyetlerini inkâr ettiler. Onlar için şiddetli bir azap var. Ve Allah, AZÎZ'ün ZUNTİKAM'dır.

İnsanlar hidayet üzeri değilse dalalet üzeridir.

ZUMER - 41:İnnâ enzelnâ aleykel kitâbe lin nâsi bil hakkı, fe men ihtedâ fe li nefsih(nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ente aleyhim bi vekîl(vekîlin). Muhakkak ki Biz, sana Kitab'ı, insanlar için hak ile indirdik. Artık kim hidayete ererse, kendi nefsi içindir. Ve kim dalâlette kaldıysa, o takdirde kendi aleyhine dalâlettedir. Ve sen, onların üzerine vekil değilsin.

Demek ki bazı insanlar ayetleri inkâr ediyorlar; KİTABI inkâr etmiyorlar. Saf ve tertemiz Resulullah’ın kalbine indirildiği gibi kullanalım ki Kur-an-ı Kerim bizlere hidayet rehberi olsun

BAKARA - 97:Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).De ki: “Kim Cibril'e düşmansa o zaman (bilsin ki) muhakkak ki O, ellerindeki (daha önceki kitapları) tasdik eden (Kur'ân'ı), Allah'ın izniyle senin kalbine indirdi. (O Kur'ân), mü'minler için bir hidayet (rehberi) ve müjdedir.”

Hidayet rehberi önce Allah'ın, Allah'a davete icabet edenleri seçer ve onları Sırat-ı Mustakim e (ulaştırıyor) hidayet ediyor.

MAİDE – 16 :Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm'e hidâyet eder (ulaştırır).

Demek ki teslim yolları denildiğine göre yolların yani sebillerin çok olduğu kesin. Ama unutmayın bütün sebiller tek bir yola bağlıdır. Bu da dönemin imamının yoludur. Bu kişi kavim resulleri arasından seçilen tek kişidir ve tevhidi oluşturur.

EN'AM – 87 :Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).

Bir de Sırat-ı Müstakim’e de Hidayet’e de Doğruyol diyen dini parayla satanlarımız var. İşte ülkemizde herkesin hidayet üzere olmamasının nedeni Rabbimize göre böyle;

YASİN - 21:İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn (muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).   

İYİ DE HERKES BİZ İSLAMIN BEŞ ŞARTINI KABUL EDİYOR VE HATTA YAŞIYORUZ VE MÜSLÜMANIZ DİYOR DA, NEDEN TEVHİT DİNİNİ YAŞAYAMIYORUZ? MÜSLÜMAN DENİLEN ÜLKELER ARASIN DA HOŞ GÖRÜ OLMASI GEREKİRKEN DÜŞMANLIK VAR; DEMEK Kİ KİTABI BÜTÜNÜNE TABİ OLMADIĞIMIZ İÇİN. SAHABE GİBİ KİTABI BÜTÜNÜNE TABİ OLMAMIZ GEREKMEKTEDİR.

Kitap Rabbimizin vahyine göre okullarda öğrenilmez. Tek şart var ki öğreten öğretmenin Allah'ın veli kullarından olması şartıyla olabilir de oda bizde bulunmuyor.

CUMA – 2 :Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.

Rabbimiz şeriatın öğrenimini, gene kendisinin görevli kıldığı bir elçinin(bir veli resulün) öğretmesi söz konusudur. İnsanlardan Allah'ın davetine icabet eden ve Allah'dan mürşidini soran bir kişi için bu Kur-an-ı Kerim öğrenimi gerçekleşir.  Bu kişiler Allah'ın kendilerine ilim verdikleridir. Bu kişiler şeriatın hak olduğu bunun dışında olan bilgilerin hak olmadığı anlamına gelir ve bu hak olan ilim sahiplerini Allah kendisine ulaştıran Sırat-ı Mustakim e hidayet (ulaştırdığı) ettiğini kalp gözleri ile görüyorlar.

SEBE - 6:Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).Ve kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu ve onun Azîz (ve) Hamîd Olan'ın (Allah'ın) yoluna (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet ettiğini (ulaştırdığını) görüyorlar.

Resulullah ve ashabı da kalp gözü ile Allah'ı görüp insanları Sırat-ı Müstakim’e davet etmişler.

YUSUF - 108:Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn (muşrikîne). De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”   

Demek ki sadece Resulullah efendimiz değil sahabede onun gibi Sırat-ı Müstakim’e davet ediyordu.

MU'MİNUN – 73 :Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.

İlim olmayınca davette olmaz. O zaman peygamberimiz SAV efendimizin izinde gidiyoruz demememiz lazım değil mi? Hem davete icabet edilmez hem de Resulullah’ın yolunda ölürüm denir. Nasıl bir tutarsızlık ki? Hiç mi Kur-an-ı Kerim den nasip yok.

KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. VE RABBİNE DAVET ET (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!

Hâlbuki en güzel söz Allah'a davet edenin sözüdür, Rabbimiz böyle söylüyor.

FUSSİLET – 33 :Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

Siz davete icabet ettiniz mi? İnsanları Allah'a davet eden kişileri gördünüz mü? Onlara çok soru sorun ve gerçekler –i onlardan öğrenin. Bu işte KİBİR olmaz.

Nefslerine uyanlar bu ilmi öğrenemezler ancak kendilerine Allah'ın ilim verdiklerinin Kur-an-ı Kerimi öğrene bilir onu da Rabbimiz öğretir.

MUHAMMED – 16 :Ve minhum men yestemiu ileyke, hattâ izâ harecû min indike kâlû lillezîne ûtûl ilme mâzâ kâle ânifâ(ânifen), ulâikellezîne tabaallâhu alâ kulûbihim vettebeû ehvâehum.Ve seni dinleyenlerden bir kısmı, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilenlere: “Biraz önce (O) ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah'ın, kalplerini mühürledikleri kişilerdir ve onlar hevalarına tâbî olanlardır.

Rabbimizin öğretisi ise, şeriatın nur olarak ilim verilenlerin sadırlarına beyan edilmesidir.

ANKEBUT - 49:Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).

Hayır, O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler. 

Eğer dinimizi kitaptan Sahabe gibi öğrenseydik, bizlerde sadece İslâmın beş şartının yeterli olmadığını ve kitabın tümünün hayatımıza tatbik ederek hikmet sahibi olurduk. Allah'ın ülkesi olan Türkiye de çok daha güzel şeyler olurdu, çünkü Kitabın öğretilmesini sağlayacak olan aramızdaki Allah'ın görevli kıldığı kişiye değer verecektik. Kur-an-ı Kerimi de ayete göre bunu Allah'ın bir elçisi öğretecek en iyi şekilde anlayan ve yaşayanlar olacaktık. Bu sebeple ülkemizde ve Müslüman ülkelerde insanlar arasında hoşgörü ve sevgi olacaktı.

AL-İ İMRAN - 119:Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). (Ey mü'minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab'ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.

İşte sahabe bu neden ile birbirlerinin kardeşleridir.

HUCURAT – 10 :İnnemel mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn(turhamûne).

Mü'minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.

Kardeşlik olmuyorsa mümin değildirler veya yozlaşmışlardır. Neden bunu söylüyoruz? Son günlerde sosyal medyada büyüklerine hakaret edenler kendi aralarında çirkin sözler söyleyenler ve iftira ederek kendilerini Allah'ın katında küçülten insanlara bunlar “mümindir” dememiz doğru değildir. Müminlere hakaret olur. O zaman bu kişilere yakınınız ise uyarın şeytana alet olmasınlar. Bu Allah'ın ülkesinde eğer nimetin tamamlanması için ve İslâm sancağının bu ülkede kalması için mutlaka çürük yumurtalar çıkacaktır. Nasıl 15 Temmuz da çıktıysa gene çıkacak. Daha dikkatli olmak söylenenleri araştırmak, sahabe gibi şeriatı yaşaya bilmek için Allah'a yalvarın ve hacet namazı ile Allah'dan kapınızı sorun. Dünya ve ahiret saadetinin sahibi olalım İNŞAALLAH;

AL-İ İMRAN – 179 :Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).” Allah mü'minleri; pisi, temizden ayırıncaya kadar, şu üzerinde bulundukları hâl üzere bırakacak değildir. Allah sizi gayb üzerine (gaybten) haberdar edecek de değildir. Fakat Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer, (gaybı ona, o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eğer îmân eder ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için ECRUN AZÎM (büyük mükâfat) var

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

TAYYİB OLMAYA ÇALIŞIN VE KURANLA AMEL EDİN VE BİR YAŞAYANDAN ÖĞRENİN, O KADAR ZAMANIMIZ YOK.

ALLAH'A EMANET OLUN.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi