Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

İNSANDA NEFS

İNSANDA NEFS

İnsanlara nefs vardır desek, istekler ve arzular olarak tanımı yapılır. Halbuki NEFS insan bedeni içinde Allah tarafından Sevva edilmiş enerjiden yaratılmış bir bedenimizdir. Çünkü yaratılan her şey çift ve artı iki çift yaratılmıştır.
ZARİYAT - 49 :Ve min kulli şey'in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz. 
Peki insan nasıl yaratıldı diye Kur'an-ı Kerimden araştırırsak;
Önce Fizik bedenimiz sonra içine semûm'un ateşinden (cehennem ateşinden) yaratılmış nefsimiz sevva edilmiştir. 
HİCR - 26 :Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).Andolsun ki; Biz insanı, "hamein mesnûn olan salsalinden" (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık. 
HİCR - 27 :Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi).Ve cânn; onu, daha önce semûm'un ateşinden yarattık. 
HİCR - 28 :Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka, "hamein mesnûn olan salsalin"den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim." 
Aslında insana secde edilmesi emri verilmesi, insanın içine üflenen Allah'a ait olan ruh'a secde edilmesidir.
HİCR - 29 :Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne). Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın! 
Allah herşeyi çift yaratırken insanda üç beden bulunması şaşırtmasın, çünkü ruh yaratılmamıştır; Allah kendi ruhundan insanın içine üfleyerek insanı şereflendirmiştir. EŞREFİL MAHLÛK denilmesindeki neden bundandır. Melekler de dahil hiçbir mahluk ruh sahibi değildir.
Asıl önemli olan insan nefsidir ve insana kötülüğü emreder. 
YUSUF - 53 :Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir). 
Yani bir insan nefsi ile hareket ettiği sürece Allah'a şirk içindedir. İnsanın nefsinin istedikleri ile hareket etmesi, Allah'ın emrini değil de nefsinin emri ile hareket ettiği için, bu kişi nefsini Allah'ın yerine koyarak nefsini İLAH edinmiş olur ki buna da GİZLİ ŞİRK denir. Böyle insanlar dalâlette kalırlar.
CASİYE - 23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem'ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba'dillâh (ba'dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz? 
Allah kurtuluşun, insan nefsinin teskiyesi (salih amel) ile olacağını söylüyor; 
ŞEMS - 7 :Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun). 
İnsan nefsi Allah'dan ilhamını şeytandan da fücurunu alır.
ŞEMS - 8 :Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti. 
Nefsini temizleyemeyen kişinin nefsi her zaman kötülüğü emreder.
ŞEMS - 9 :Kad efleha men zekkâhâ.Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir. 
ŞEMS - 10 :Ve kad hâbe men dessâhâ. Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır. 
Her zaman insan din öğreticilerden veya kendi seçtikleri fetva makamlarından nefsin İslâmın beş şartı ile temizleneceği söylense de realitede insanların İslâmın beş şartı ile temizlenir diyenler, hatta fetva makamlarından aldıkları ilim ile yoldaki bir taşı kaldırıp kenara koymak ile nefsin ıslah olacağı iddia edilse de, "SİZ HİÇ BU KİŞİLERİN ARASINDA BİR YUNUS EMRE GÖRDÜNÜZ MÜ"? Sanırım bana hak vereceksiniz. 
Hâlbuki Allah bir insan kendi nefsini temizleyemez diyor. Ayet aynen böyle.
NİSA - 49 :E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
Peki, insanın nefsini Allah gelipte mi temizliyor? Hayır; insanların içinden onların üzerine nimet olacak bir dostunu, elçisini yollayarak, insanlara ayetleri açıklayarak onların nefslerini ıslâh edeceği açıklanıyor.
AL-İ İMRAN - 164 :Le kad mennallâhu alel mu'minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere kendi zamanlarında, kendi içlerinden bir resûl beas ederiz, onların aralarında (kendi kavminin içinde) onlara Allah'ın âyetlerini tilâvet eder, ONLARI TEZKİYE EDER ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (resûle tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler. 
Buradaki resul ifadesi hemen bu peygamber denir ama bu ifade Kur'an-ı Kerim'i bilmeyenlerin ifadesi. Rabbimiz her dönem kıyamete kadar insanlara ayetlerle anlatarak insanların iman edenleri takva sahibi olmasını ve mümin olanlarında salih amel işleyerek nefsini ıslâh etmesine vesile olur.
A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye'tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar. 
Zaten sâlih amel (amülüssalihat) yapan kişilere Allah MÜMİN diyor.
MU'MİN - 40 :Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin). Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır. 
O ZAMAN SORMAZLAR MI SİZ SALİH AMEL YAPIYORMUSUNUZ?
Eğer sizin, size Allah'ın ayetlerini tilavet edecek ve üzerinize nimet olacak bir Allah dostunuz yoksa; bu nedenle sâlih amel yapmanız mümkün olmayacağından, kıyametten sonra haliniz nice olur?
MU'MİNUN - 99 :Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).Onların birine ölüm geldiği zaman: "Rabbim, beni geri döndür." dedi.
Neden dersiniz? Çünkü sâlih amelsiz gitmişsinizdir. 
MU'MİNUN - 100 :Leallî a'melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne). "Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim." Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır.
Halâ böyle bir nefsle baş edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Bu mümkün değil.
İBRÂHÎM - 22 :Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va'del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun). Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: "Muhakkak ki; Allah, size "hak olan vaadini" vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! KENDİ NEFSİNİZİ KINAYIN! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır." 
Neden hacetinizi, Allah'a hacet namazı ile sormuyorsunuz? Allah'ın yardım etmeyeceğinden mi korkuyorsunuz? Hayır O YÜCE ALLAH YARATTIĞI BÜTÜN İNSANLATIN CENNETİNE GİRMESİNİ İSTER. İsterde siz neden Allah'a dost olmayı istemiyorsunuz? SEVMİYORMUSUNUZ?
Allah yardımcınız olsun. 
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında "Allah, Allah" diyerek kişi Allah'ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi