Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

KUR-ANDAKİ ŞEFAAT

KUR-ANDAKİ ŞEFAAT

Şefaat eden ile şefaat edilen arasındaki ilişki önemli olan. İki kişi arasında gelişen bu şefaat (yardım) insanlar arasında ise, birinin diğerine yaptığı yardım iki yönlü olur. Kötülüğü için yardım etmiş olabilir veya iyilik yönünde yardım etmiş olabilir. Bu yardım manevi yönde bir yardım olabilir. Eğer maddi bir yardımsa mutlaka karşı tarafa maddi bir destek ile sonuçlanır, veren deracat kazanır, alan da faydalanmış olur.
Burada anlatılmak istenen manevi yardım. Bu yardım edilen kişi ya derecat kazanır ki yardım eden de derecat kazanmıştır, o zaman yardım (şefaat) eden, şefaat edilen kadar derecat kazanır.  
NİSA - 85 :Men yeşfa' şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ ve men yeşfa' şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minh(minhâ) ve kânallâhu alâ kulli şey'in mukîtâ(mukîten). Kim başkasına iyilikte (hasenat), şefaat (yardımı aracılık)ta bulunursa ondan bir nasibi olur. Kim de kötülükte (seyyiat) şefaat (yardım, aracılık)ta bulunursa ona şerrden pay (kiflun) vardır. Ve Allah, herşeyi gözetip karşılığını verir.
Bir insanın diğer insana derecat kazandırabilmesi için aslında diğerine zulüm etmesi lazım ki, zulüm eden kişinin kaybettiği derecatı, mazlumun derecatının artmasına sebep olsun.
KASAS - 84 :Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczellezîne amilûs seyyiâti illâ mâ kânû ya'melûn(ya'melûne). Kim hasenat ile (pozitif dereceler ile) gelirse o taktirde ona, ondan daha hayırlısı vardır. Ve kim seyyiat ile (negatif dereceler ile) gelirse, işte o zaman kötü amel yapanlar "yaptıklarından başkası (fazlası) ile cezalandırılmazlar. 
İslâm'ın beş şartı ile dinlerini yaşamaya çalışanlar için yaptıkları amellerin kendilerini kurtuluşa götürmez çünkü İslam'ın beş şartı ile Allah'a ulaşılmaz. Daha kötüsü yaptıkları amelleri, nefsleri onlara süslü gösterir.
KEHF - 103 :Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a'mâlâ(a'mâlen).De ki: "Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?" 
KEHF - 104 :Ellezîne dalle sa'yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun'â(sun'an).Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar. 
Bu insanlara amellerin yeterli olacağı öğretildiği için, İslâm'ın beş şartı ile kurtulacağı zannı ile yaşarlar, Bir Allah dostu bu kişileri Allah'a davet etse, İslâm'ın beş şartının yeterli olduğunu şiddetle savunurlar. Onun için Allah'a mülâkî olmak istemezler.
KEHF - 105 :Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a'mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız. 
Allah kazandığınız derecatların sevap kısmı fazla ise kurtuluşta olacağımızın sözünü vermiş.
MU'MİNUN - 102 :Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir. 
Ama derecatlar seyyiat (günahları) fazla ise bir süre sonra, cehennemden çıkacak demiyor. 
MU'MİNUN - 103 :Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır. 
Eee, Allah'a davet edilmişken davete icabet etmeyip amelleriniz boşa gidecekse ve de mizan (terazi) tutmayız diyorken (kehf-105). Neden İslâm'ın beş şartı yeter diyorsunuz ki? Yetmiyor işte. 
O zaman Allah'a mülâkî olmamız için insanları Allah'a davet eden insanlar var. Allah'a davet eden bu kişiler, ölmeden ruhunuzu sahibi olan Allah'a ulaştırmayı dileyiniz ki amelleriniz boşa gitmesin derler.
MU'MİN - 14 :Fed'ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne). Öyleyse dîni, O'na halis kılarak Allah'a davet edin. Kâfirler kerih görse de. 
Sırf sizi sevdikleri için ve Allah'ın teslime (İslâm'a) ulaştırdığı bu insanlar içinde Allah'ın en güzel sözlü insanlar dediği kişiler.
FUSSİLET - 33 :Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: "Muhakkak ki ben teslim olanlardanım." diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
İşte bu kişiler insanların Allah'a mülâkî olmasına (ulaşmayı dilemesine) vesile oldukları için, bu Allah'a mülâkî olmayı dileyen insanların kazandıkları derecatların misli kadar, Allah'a davet eden bu güzel insanlara da derecat vereceğini söylüyor Allah.
NİSA - 85 :Men yeşfa' şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ ve men yeşfa' şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minh(minhâ) ve kânallâhu alâ kulli şey'in mukîtâ(mukîten). Kim başkasına iyilikte (hasenat), şefaat (yardımı aracılık)ta bulunursa ondan bir nasibi olur. Kim de kötülükte (seyyiat) şefaat (yardım, aracılık)ta bulunursa ona şerrden pay (kiflun) vardır. Ve Allah, herşeyi gözetip karşılığını verir.
O zaman İslam'ın beş şartı yeter fazlasına gerek yok diyenlere sorun Allah'a mülaki olmak diye bir şey var mı? İnanın hiçbir şeyden haberleri yoktur.
Size söyledikleri gibi öldükten sonra Peygamberimiz SAV Efendimiz, amcası Ebu Talip'e bile şefaat edememişken, bizlere şefaat edecek diyenlere, şefaatin ölmeden kazanılması lazım geldiğini söyleyiniz ki; hidayete mani olup insanları Allah'a mülâkî olmalarını engelleyen bu insanlar Allah'ın lânetini sahibi olmasın.
BAKARA - 159 :İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba'di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel'anuhumullâhu ve yel'anuhumul lâinûn(lâinûne). İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya), onlara, hem Allah lânet eder hem de lânet ediciler lânet eder.
Ne diye zan ile kurtuluşu bekliyorsunuz ki Allah ölüm anında şefaat beklemeyin, kimse şefaat etmeyecek diyor.
BAKARA - 48 :Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey'en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu'hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). Ve hiç kimseden bir kimseye bir şeyin ödenmediği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin kabul olunmadığı ve hiç kimseden bir fidye alınmadığı ve onlara yardım da edilmediği günden sakının.
Peki, insanlara Allah'ın dostlarının kendilerini ölmeden ruhunuzu sahibi olan Allah'a ulaştırmayı dileyin dediği halde umursamayan veya alay eden insanlar bize İslâm'ın beş şartı yeter demelerinin karşılığı, bu insanlar ölürken ne derler; Allah açıklamış. 
İBRÂHÎM - 44 :Ve enzirin nâse yevme ye'tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da'veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: "Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım." Daha önce "sizin için bir zeval olmadığına" yemin eden siz değil misiniz?
Allah'ın davet etmesini kabul etmeyen kişilere, bu namaza davet değil dimi. Namazı kıl diyen Allah bana ulaş (mülâkî ol) diyor.
Allah'a mülâkî olmayacağım ve olunmaz diyenlere faydalı olur diye bu ayetleri vermeden geçmeyeceğim. Bakın teslim olma dinini teslim olmadan yaşayamazsınız.
YUNUS - 7 :İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn (gâfilûne).Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
Mülâki olmayı dilemiyorsa Allah'ın teslim ayetlerinden gafil olduğu kesin ve gideceği yer de belli.
YUNUS - 8 :Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne). İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
O zaman sizi Allah'a davet eden ve sizin hidayetinize vesile olan bir veli mürşidi Allah'tan hacet namazı ile isteyin ki, hidayete eresiniz.
KEHF - 17 :Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz. 
Sizi Allah'a ulaştıran yola davet eden de olsa Allah sizin için tayin ettiği kişi olsun. 
NAHL - 125 :Ud'u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev'ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen(ahsenu), inne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a'lemu bil muhtedîn (muhtedîne). Rabbinin yoluna (Allah'a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm'e) hikmetle ve güzel (pozitif dereceler kazandıracak) öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Muhakkak ki senin Rabbin, O'nun yolundan (Sıratı Mustakîm'den) sapanları (dalâlete düşenleri) ve hidayete erenleri bilir.
Allah, kendisine kimin ulaştıracağını en iyi bilendir. İrşat makamını insanlar değil Allah belirler. Yoksa boşuna şefaat bekleyenlerden olursunuz ve yardım olunmayacağını anlamanız geç olmaz mı?
BAKARA - 123 :Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey'en ve lâ yukbelu minhâ adlun ve lâ tenfeuhâ şefâatun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel) kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım da olunmayacağı bir günden sakının.
O zaman sizi Allah'a ulaştırmak ile görevli kişiyi Allah'a Ulaşmayı dileyin ve Allah'tan hidayetçinizi isteyin.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda: Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında "Allah, Allah" diyerek kişi Allah'ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
NE KAYBEDERSİNİZ, AMA KAPINIZI BULURSANIZ DÜNYA VE AHİRET SAHİBİ OLMANIZ İÇİN YETMEZ Mİ?
ALLAH'A EMANET OLUN.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi