Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

Mutlu musunuz?

Mutlu musunuz?

Kars Manşet Yazarı Dr. Doğan Kuşman'ın "Mutlu musunuz?" başlıklı köşe yazısı: 

Nefsinizin istedikleri şeyleri yani arzuladığınız şeyleri elde ettiğiniz zaman keyiflendiğiniz zaman isteklerinizi elde ettiğiniz zaman “mutluyum diyeceksiniz”. İyi de diyelim ki isteğinize sahip olduktan beş dakika sonra gene mutlu musunuz? Yeni hedefiniz vardır sahip olduğunuzdan daha büyük bir hedef. Bu böyle devam edecek, isteklerinize ulaşamazsanız karamsar ve sıkıntılı bir yaşam.
Mutluluk, kesintisiz ve iç dünyanızda da çevrenizde de sorunsuz huzurlu bir yaşamdır. İnsanlar yaşamadıkları ve tatmadıkları bu duyguyu nasıl bilecekler ki?
Bu dönemde sahip olmak istediğiniz şeylerin hiç biri sizi mutlu edemez sadece geçici bir keyif verir ve gene dert ve sorunlarınız ile baş başa kalırsınız.
NASIL MUTLU OLUNUR?
İnansanız da inanmasanız da Allah’sız mutluluk olamaz. Kıyametten sonra ahiret yaşantısına inananlar, orada cennette olmayı isterler, çünkü sonsuz bir mutluluk vardır orada. Haklılar ama bu dünyada da cenneti yaşasalar her iki tarafta mutlu olsalar daha güzel değil mi?
Bu konuda Rabbimiz ne diyor bakalım.
YUNUS - 62:E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki ALLAH'IN EVLİYASINA (DOSTLARINA), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
Allah'ın dostu olmak bir avantaj demek ki; Nasıl Allah dostu olunur?
YUNUS - 63:Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
İnsanlar amenu olur ve takva sahibi olursa o zaman Allah'ın dostu oluyorlar.
YUNUS - 64:Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).ONLARA, DÜNYA HAYATINDA VE AHİRETTE MÜJDELER (MUTLULUKLAR) VARDIR. ALLAH'IN SÖZÜ DEĞİŞMEZ. İşte O, fevz-ül azîmdir.
Demek ki insanların Allah'ın velisi (dostu) olması o kişiyi dünya ve ahireti mutlu yaşamasına neden oluyor.
Peki, nasıl Allah dostu olunur? Bu dönemde Yunuslar, Mevlanalar, Muhittin Arabiler var mı ki bizde veli kullarından olalım derler. Allah'ın adaleti her dönem insanlardan Allah’ı çok seven ve dost olmayı isteyen herkese bu kapı açıktır. Yunus 63. Ayetteki gibi amenu olmak lazım, dolayısı ile de takva sahibi.
Amenu nasıl olunur dersek her kez İMAN sahibi olmak diyecek; iyide günümüzde İslâm ülkelerinde herkes kendisini İMAN sahibi olduğunu iddia edecek. İyi de içlerinden neden Yunusları Mevlanaları göremiyoruz? Neden din eğitimi veren okullardan ve o okullarda öğretmenlik yapan din öğreticilerinden AK Şemsettin gibi Allah dostları çıkmıyor? Demek ki AMENU olmanın nasıl olacağını bilemiyoruz artık.
Allah'ın AMENU tarifi nasıl bakalım;
HUD - 29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben ÂMENÛ olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Rabbimize müâki olmayı(Allah'a ulaşmayı) isteyen kişiler demek ki amenu oluyorlar. Neden bir insan Allah'a ulaşmayı dilesin ki?
Rabbimiz de Resulüde insanları Allah'a davet etmiş;
RAD - 14:Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Allah'ın daveti kendisine; eğer insanlar davete icabet ederse Allah da onların Allah'a ulaşma dileğine icabet edeceğini söylüyor.
Bu konuda Rabbimiz daha açık vahyetmiş;
ANKEBUT - 5:Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Demek Allah'a ulaşmayı kalben dilemek, yani bizi yaradan Rabbimize dost olmayı kalben dileyen herkesi Rabbimiz kendisine dost olarak seçiyor.
Tabi ki bunu kabul etmeyen çok insan olacak; Allah'ın Kur-an-ı Kerim de bu ayetlerini önemsemeyecekler ve Allah'a mülâkî olmayı yalanlayacaklar. İşte bu kişiler her zaman mutsuz olan insan olacak çünkü Rabbimiz bu kişilere hüsranda olan insanlar diyor.
YUNUS - 45:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Allah'ın bizi kendisine çağırdığını nereden bileceğiz derseniz Allah'ın resulleri her zaman insanlara Allah'ın ayetleri ile Allah'ın gerçek dinini anlatır. İnsanları Allah'a davet ederler.
KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Davete icabet etmeyen kişilerin Allah'a ve Resulüne karşı sevgi taşıdıkları pek inandırıcı olmaz sanırım, sadece kendilerini kandırırlar.
EN'AM - 36:İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne). (DAVETE) ANCAK İŞİTENLER İCABET EDER. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)
Davete işiten icabet ederse, davete icabet etmeyenler kimlerdir? Rabbimiz bu kişiler için ne söylüyor bakalım.
NEML - 80:İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).Muhakkak ki sen, ölülere işittiremezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (Allah'ın) davetini işittiremezsin.
İşte günümüzde Allah'ın dostlarının neden az olduğunu anlıyoruz çünkü Allah, insanların pek çoğunun Allah'a dost olmayı yani mülâkî olmayı istemediğini söylüyor.
RUM - 8:E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkâr edenlerdir.
Yunus 45. Ayette Rabbimiz Allah'a mülâki olmayı inkâr edenlerin hüsranda olduğunu söylüyor, yani mutlu olamayacakları açıkça söyleniyor. Demek ki dünyada huzurlu ve mutlu insanların çok az olması nedeni ile zulüm ve haksızlık almış ve öyle gidiyor.
Hâlbuki mutlu olan Allah dostlarının nefsleri, Allah'ın terbiyesi ile terbiye edildiği için Allah'ın ahlakı ile ahlaklanırlar.
NİSA - 49:E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak ALLAH, DİLEDİĞİ KİŞİNİN NEFSİNİ TEZKİYE EDER. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
Kimdir bu Allah'ın diledikleri? Allah'a mülâki olmayı dileyenler.
KEHF - 110:Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktir de kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”
İnsanlara bu bilgileri Allah'ı her dönemde insanlara anlatan Nebi veya veli resulleri vardır.
A'RAF - 35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Mutlaka herkes bu kişiler tarafından Allah'ın ayetleri ile Allah'a davet edilmiştir. Davete icabet edenler mutlaka hidayete ererler.
BAKARA - 120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur   
Hidayete eren kişi mutlaka takva sahibi olur.
ZUMER - 57:Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttekîn(muttekîne). Veya: "Muhakkak ki eğer Allah beni hidayete erdirseydi, ben mutlaka takva sahiplerinden olurdum." diyenlerden (olmayın).
Demek ki insanlar davete icabet ettikleri zaman hidayete eriyor ve takva sahibi oluyor. Rabbimiz de bu dostlarını nefslerini terbiye ediyor. Allah'a yönelen yani Allah'a MÜNİB olan kişini Allah'ın ismi ile Allah diye zikretsinler istiyor.
KAF - 8:Tebsıraten ve zikrâ li kulli abdin munîbin.Münib olan (Allah'a yönelen: Allah'a ulaşmayı dileyen) bütün kullarına basiret olsun (onların kalp gözleri açılsın) ve (çok) zikretsinler (daimî zikre ulaşsınlar) diye.
Demek ki Allah'ın ismi ile zikredilmesi Allah'ın insana tekrar Allah'a ulaştırması ve dostu olması için içine üflediği ruhunu tekrar Allah'a ulaştırmayı dilediğimiz takdirde verdiği kalp gözü Allah’ı zikrederek açılacağını söylüyor.
MUZEMMİL - 8:Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve her şeyden kesilerek O'na ulaş.
Allah’ı zikretmeyi farz kılan rabbimiz zikirle nefsin kötülüklerinden temizlenileceğini ve Allah'a zikir ederek dönüle bilineceğini de açıklamış.
Bu Allah'ın ismi ile Allah Allah diye zikredilmesinin başka bir faydası var mı?
EVET, İNSANIN MUTLU OLABİLMESİ İÇİN TEK ŞART BU.
RAD - 28:Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu). Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
Allah dostlarının zikretmesi hem nefslerinin temizlenmesi hem de Allah'ın zatına sığınan bu dervişlerin (Allah'a ruhları ermişlerin) mutlu oldukları ve her şeyin en güzeli bu dostlarının olduğu söylüyor.
RAD - 29:Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin).Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.
Sadece Allah'ın davetine icabet etmemiz, Allah’ın içimize üflediği ruhunu Allah'a ulaştırmayı kalben dilediğimiz zaman mutlaka Allah, dostlarının mutlu ve huzur içinde olması için her şeyi yapıyor.
TUR - 17:İnnel muttekîne fî cennâtin ve naîmin.Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve ni'metler içindedir.
TUR - 18:Fâkihîne bi mâ âtâhum rabbuhum, ve vekâhum rabbuhum azâbel cahîm(cahîmi).Rab'lerinin onlara verdiği şeylerle mutludurlar ve Rab'leri onları alevli ateşin (cehennemin) azabından korudu.
Demek ki “medreseler müderrisi okumamışlar bu dersi” eğer Allah'ın dostu olsalardı mutlaka Allah'ın ilminin sahibi olacaklar, Peygamberimiz SAV Efendimize verildiği gibi Kur-an-ı Kerim sadırlarınıza beyan olunacaktır.
ANKEBUT - 49:Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.
“Gönüllere yazılır bu kitabın suresi” diye Yunus Emre boşuna söylememiş.
ALLAH KAİNATI BU KADAR GÜZEL YARATACAK VE İNSANI HALİL OLSUN DİYE YARATACAK SONRA İNSANA ALLAH’IN İSTEDİĞİ GİBİ YAŞASIN DİYE DİN İNDİRECEK BU DİN İNSANI BAĞNAZ MI YAPAR, YOKSA İNSANLIĞA ÖRNEK OLACAK BİR İNSAN MI YAPAR?
Allah'ın dinini doğru öğrene bilmeniz için Allah'a ulaşmayı dileyin dini doğru öğrenen kişiyi Allah'a sorun nasıl mı HACET NAMAZI İLE sorun, sorun ki dininizi yaşayın ve daima mutlu olun.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Allah’a emanet olun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi