Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

Ramazan Köşesi (Bakara 120)

Ramazan Köşesi (Bakara 120)

Bismillâhirrahmânirrahîm
AYETİ ANLAMAK YETMİYOR, HAYATIMIZA TATBİK ETMEK GEREKİYOR. TATBİK EDİLEN AYET DE, EMRE İMAN ETMEK ANLAMINA GELİR.
DİYANET İŞLERİ AÇIKLAMASI;
BAKARA-120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
Kelimelere göre ayetin meali.
BAKARA-120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir." .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
Allah bu açıklama ile sanki bir çelişki koymuş gibi düşünenler olabilir. Allah başka bir ayette nebilerin hepsine ayni şeraiti yolladığını söylüyor, şeriat ayni ise neden Hıristiyan ve Musevilerin dini İslâm dini ile aynı olduğu halde tabi olmayın diyor.  
"Li kulli ummetin cealnâ menseken… Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik…"(HAÇ 67)
Diyanet işlerinin açıklamasına baktığımız da ayet tek başına bir anlam vermek mümkün değil. Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur."Ve birçok kişi (Arapça bilenler de dâhil) Kur'ân açıklamalarını okuduklarında hiçbir şey anlamadıklarını ifade etmektedir. İslâm ülkelerinin dışında olan ülkeler için onlara da Allah kitap indirmiş. İndirilen kitap doğru okuyanlar anlamadığı için her grup kendisinin doğru olduğunu savunup, tevhitten uzaklaşıyoruz. Hâlbuki Allah indirilen kitapların muhteviyatı Kur'ân tarafından tasdik edildiğini söylüyor.
BAKARA-97: Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu'minîn(mu'minîne).Kim Cibril'e düşman oldu ise (ona) de ki: "Halbuki muhakkak ki o (Cebrail a.s), onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden O (Kur'ân'ı), Allah'ın izniyle, mü'minlere bir hidayet (rehberi) ve müjde olarak senin kalbine indirdi."
Bakara 97 de Allah Kur'ân'ın önceki kitapları tasdik ettiğini söylüyor. Ve bu kitapların tasdik edicisi olan Kur'ân'ın muhteviyatının "Allah'ın izniyle, mü'minlere bir hidayet (rehberi)" olduğu açıkça belirtiliyor.
Hidayet Diyanet işleri ve diğer Kur'ân meali yazanlarının açıkladığı gibi yol değildir. İnsanların dalâletten kurtula bilmesi için çok önemi olan bir kavram ve dinin muhteviyatıdır. Yasin 21 de Allah'ın söylediği gibi hidâyete erenler hidayet verebileceği için. Din öğreticileri demek ki hidayetin ne anlama geldiğini bilemedikleri için doğru yol olarak hiçbir şey ifade etmeyen bir anlam yüklüyorlar.  
"…kul inne hudâllâhi huvel hudâ… De ki: "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir…"(BAKARA 120)
Demek ki daha önce de şimdiki gibi Allah'ın Kur'ân da vahy ettiği din ile insanların yaşadıkları din, amaç olarak aynı hedefe ulaştırmıyor. İndirilen şeriat kitaplarında Kur'ân tasdik ettiğine göre hepsi hidayet edecek kitap. İlmiye sınıfı olan din âlimleri ve öğreticiler. Hidayete ermedikleri için kendilerin doğru yolda oldukları zannı ile hidayetin doğru yol olduğu iddiasına varmışlardır.
Ayetin kelimelerinin Türkçe karşılığını koysalardı hidayetin Allah'a ulaşmak olduğunu anlayacaklardı. 
DİYANET İŞLERİ AÇIKLAMASI;
BAKARA-120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
KELİMELERE GÖRE AYETİN MEALİ.
BAKARA-120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir." .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
Allah Kur'ân' a, bu ayette ilim olarak isimlendiriyor. Demek ki gelen ilim aynı zaman da hidayet ise, dalalette olanların Kur'ân'ı ezbere okusalar da, ana dilleri Arapça olsa da ilim sahibi olmaları mümkün değil. Hidayette olmadıkları için gizli şirk olan, nefslerine tabi olup Allah'ın Kur'ân'da ki hidayetine tabi olmamalarından.
CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem'ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba'dillâh (ba'dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
İnsanlar mutlaka doğumlarından ölümlerine kadar. Hidayetin ne olduğu anlatılacaktır. Kabul etmeyen veya hidayeti kendisine bir din bezirgânı hidayeti anlamının dışında bir şekilde ifade ederse o zaman siz dalâlette kaldınız demektir.
TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba'dukum li ba'dın aduvv (aduvvun), fe immâ ye'tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.(Allahû Tealâ şöyle) dedi: "İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz."
Yaşayıp da bana söylenmedi diyen kimse olamaz. Mutlaka âdemden son doğacak çocuğa kadar her zaman anlatılmış ve anlatılacaktır. Maalesef insanların pek çoğu Allah'a ve hidayete davete icabet etmeyeceklerdir. Bu insanlar, nefsleri ile hareket etmeyi istedikleri için ve ibadetleri ile kurtuluşa ulaşacaklarını zannettikleri için dalalette kalıyorlar. Kur'ân da vahy edile hidayeti yaşamıyorsak Hıristiyan ve Museviler gibi kitaplarında Emir olunan hidayet değil de kendilerine göre ayinler ile ibadetler ile hidayette erdiklerine inanıyorlar. Amaç olan Allah'ın kendisine davete icabet etmedikleri için ki Allah kendine davet ediyor."Lehu da'vetul hakk(hakkı), Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır)…"( RA'D-14 )  Bu neden ile şirkte kalmış ve kandırılmış bir toplum olarak bakabiliriz.
MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye'tikum nezîr (nezîrun). (Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya her bir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: "Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?" diye sordu.
MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: "Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik."
MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).Ve: "Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık." dediler.
Demek ki indirilen her vahy kitabı, insanlardan Allah'ın davetine icabet edenler için hidayet rehberi olduğundan. Kur'ân da kendinden önceki kitapları tasdik ettiğine göre. Hidayetin unutulduğu bir zaman dilimini yaşıyoruz.
Allah Teâlâ da Peygamberimiz S.A.V.efendimize(dolayısı ile bize de) onların kitaplarına demiyor dinlerine uyma diyor çünkü onların dinleri şimdiki bizim nefsimize uyarak yaşadığımız din gibi olduğu için ve insanların hidayete nefsine uyarak eremeyeceklerinden dolayı hidayetin Allah'a ulaşmak olduğu da ayette açıklanarak ayni hatalara düşmememiz gerektiği uyarılmış.
BAKARA-120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir." .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
Hala daha bu ülkenin resmi dini yetki taşıyan kişilerin Kur'ân açıklamalarında hidayet bilerek veya bilmeyerek gizlendi ise insanların kurtuluşları olmayacak demektir.
Diyanetin Kur'ân açıklaması ile kelime anlamlarını karşılığı açıklamalar arsındaki farka bir daha bakalım.
DİYANET'İN AÇIKLAMASI
"…kul inne hudâllâhi huvel hudâ… De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur." (BAKARA 120)
Kelimelere göre ayetin meali.
"…kul inne hudâllâhi huvel hudâ…De ki: "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir…"(BAKARA 120 )
Bu açıklamalar sonucu insanların kibirlerinden dolayı hidayeti(Allah'ın kendisine daveti)kabul etmiyorlar. 
CÂSİYE-8: Yesmeu âyâtillâhi tutlâ aleyhi summe yusırru mustekbiren ke en lem yesma'hâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm(elîmin).Kendisine okunan, Allah'ın âyetlerini işitir. Sonra onu işitmemiş gibi kibirlenerek israr eder. Artık onu, elîm azap ile müjdele.
Hak dini yaşayanlar insanlar tarafından her zaman kınanırlar."… yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim(lâimin)… Allah'ın yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar…."(MAİDE 54  ). Hak yolda olanlar nefslerini ıslah ettikleri için tevazu ile hareket ederler. Kibir, gurur nefse ait afettir.
İnsanların başlangıçta nefslerinın kalbi afetler ile dolu olduğu için. "…innen nefse le emmâretun bis sûı… Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder…"(YUSUF 53). 
RÛM-8: E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkâr edenlerdir.
Bu neden ile insanlar kendi başlarına kurtuluşa ulaşacaklarını zannederler. Yani kendilerini müstağni görürler. Bu yüzden de Allah'a davet'i kabul etmezler. Yani mülâki olmak istemezler bu yüzden de hidayete eremezler. Mülâki olmayı istemeyenler hidayete eremedikleri gibi."… kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn (muhtedîne)… Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar)…"(YUNUS 45 )Bu kibirli ve Allah'ın davetine icabet etmeyen, yani Allah'a mülâki olmak istemeyen insanlar, hidayete de eremeyecekleri için dalâlette kalacak ve amelleri de heba olacak (boşa gidecektir)
KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a'mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
Demek ki Kur'ân'dan önce gelen vahiy kitaplar manası ve manasını verecek olan Allah dostları (veliyullahlar) nefslerinin kibirleri nedeniyle (sadece güzel ve kaideli okumanın, ibadetleri kösülerek kılmanın sonucu) terk edilip. Allah'ın dinini terk edip kendimize göre bir din yaşamaya başlayıp, asıllardan çok uzaklaşmış oluyoruz. Bu neden ile Peygamberim S.A.V.Efendimiz ve dolayısı ile bizlere insanların dinine tabi olmayın Kur'ân'daki Allah'ın dinine tabi olun. Allah'a ruhunuzu ulaştırmayı(mülâki olmayı)dileyin hidayete erin diyor.
DİĞER MÜELLİFLERİN MEALLERİNE SIRAYLA BAKALIM.
İmam İskender Ali Mihr    :    Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir." .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
Diyanet İşleri    :    Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru                                  yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine                     uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı                 vardır.
Abdulbaki Gölpınarlı    :    Onların dinine uymadıkça ne Yahûdiler senden razı olurlar, ne Nasrânîler. De ki: Ancak Allah'ın hidâyet yolu, doğru yoldur. Bilgi sahibi olduktan sonra da onların nefsanî dileklerine uyarsan sana Allah'tan başka ne bir dost vardır artık, ne bir yardımcı.
Adem Uğur    :    Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
Ali Bulaç    :    Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
Ali Fikri Yavuz    :    Sen milletlerine tâbi olmadıkça, ne Yahûdiler, ne de Hristiyanlar senden asla hoşnud ve râzı olmazlar. Ey Habibim, onlara de ki, yol Allah'ın gösterdiği yoldur; İslâmdır. Sana gelen vahy ve İslâmdan sonra heva ve heveslerine tâbi olacak olursan, Allah'ın azabından seni koruyacak hiçbir dost ve yardımcı yoktur.
Bekir Sadak    :    Kendi dinlerine uymadikca, yahudi ve hiristiyanlar senden asla hosnud olmayacaklardir. De ki: "Dogru yol, ancak Allah'in yoludur". Sana gelen ilimden sonra onlarin heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardimci olur.
Celal Yıldırım    :    Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar, onların dinine uymadıkça Senden asla hoşnud olmayacaklar. (Onlara) de ki: Herhalde (İslâm'ın ilettiği) yol, Allah'ın doğru yoludur. Sana gelen bunca ilimden sonra (bilfarz) onların heveslerine uyacak olursan, and olsun ki, artık Allah'tan Senin için ne hakiki bir dost, ne de gerçek bir yardımcı vardır.
Diyanet İşleri (eski)    :    Kendi dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnud olmayacaklardır. De ki: 'Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur'. Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.
Diyanet Vakfi    :    Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
Edip Yüksel    :    Dinlerine girmedikçe ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar, senden hoşnut olmazlar. De ki: 'Doğru yol ALLAH'ın yoludur.' Sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyarsan ALLAH'a karşı seni savunacak ne bir dost ne de bir destekleyici bulamazsın.
Elmalılı Hamdi Yazır    :    sen milletlerine tabi olmadıkça ne Yehud, ne Nasara senden asla hoşnud da olmazlar her halde yol, Allah yolu de, şanım hakkı için sana vahyile gelen bu kadar ilimden sonra bilfarz onların hevalarına tâbi olacak olsan Allahdan sana ne bir veliy bulunur ne bir nasır
Elmalılı (sadeleştirilmiş)    :    Sen onların milletlerine tabi olmadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: "Her halde yol Allah yoludur." Şanım hakkı için sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, faraza onların arzularına uyacak olsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı bulunur.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.
Fizilal-il Kuran    :    Kendi dinlerine uymadıkça ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla hoşlanmayacaklardır. De ki; "Doğru yol, sadece Allah'ın yoludur': Eğer sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah tarafından ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulamazsın.
Gültekin Onan    :    Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Kuşkusuz doğru yol, Tanrı'nın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan, senin için Tanrı'dan ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.
Hasan Basri Çantay    :    Ne Yahudiler, ne Hıristiyanlar sen onların dînine uyuncaya kadar asla senden hoşnud olmaz (lar). De ki: "Allahın hidâyet (yolu olan İslâm yok mu? İşte) doğru yolun ta kendisi odur". Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bilfarz) onların hevâ (ve heves) lerine uyacak olursan, andolsun, senin için Allahdan (başka koruyacak) ne hakıykî, bir dost, ne de hakıykî bir yardımcı yokdur, 
İbni Kesir    :    Sen, dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hristiyanlar da, senden asla hoşnud olmazlar. Allah'ın hidayeti asıl hidayetin ta kendisidir, de. Şayet sana gelen ilimden sonra, onların heveslerine uyacak olursan; and olsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur, ne de bir yardımcı.
Muhammed Esed    :    Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden memnun olmayacaklardır. De ki: "Dinleyin! Allah'ın rehberliği tek doğru rehberliktir." Ve doğrusu, sana ilim geldikten sonra onların sapık görüşlerini takip etmeye devam edersen ne seni Allah'ın elinden alacak bir kimse bulursun, ne de yardımcı.
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Sen onların milletine tâbi oluncaya kadar senden ne Yahudiler ne de Nasranîler asla hoşnut olmazlar. De ki: "Asıl hüda, Allah'ın hidâyetidir." Eğer sen sana gelen ilimlerden sonra, onların hevâlarına uyacak olsan, yemin olsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur ne de bir yardımcı.
Şaban Piriş    :    Yahudiler de Hıristiyanlar da, sen onların yoluna uymadıkça, asla senden hoşnut olmazlar. -Asıl doğru yol, Allah'ın gösterdiği yoldur! de. Sana gelen ilimden, sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, Allah'tan seni koruyacak bir veli de bir yardımcı da yoktur.
Suat Yıldırım    :    Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tâbi olmadıkça asla senden razı olmazlar. Sen, de ki: "Allah'ın hidâyet yolu olan İslâm, doğru yolun ta kendisidir." Sana gelen bunca ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan, Allah'a karşı hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamazsın.
Süleyman Ateş    :    Sen onların, kendi dinlerine uymadıkça ne yahûdiler, ne de hıristiyanlar senden râzı olmazlar. "Asıl doğru yol, Allâh'ın yoludur" de. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz.
Tefhim-ul Kuran    :    Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Kuşkusuz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) dosdoğru yoldur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
Ümit Şimşek    :    Onların dinlerine uymadıkça ne Yahudiler senden hoşnut olur, ne de Hıristiyanlar. Sen de ki: Allah'ın gösterdiği yol, doğru yolun tâ kendisidir. Eğer sana ulaşan ilimden sonra sen onların heveslerine uyarsan, seni Allah'tan kurtaracak ne bir dostun olur, ne de bir yardımcın.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: "Allah'ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir." İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir Velî'n olur ne de bir yardımcın.

Abdullah Aydın    :    Yahudiler ve Hristiyanlar, onların dinlerine tabi olmadıkça, senden hoşnut olmazlar. De ki: "Allah'ın hidayet yolu, doğru yoldur." Bilgi sahibi (İslam) olduktan sonra onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah'ın azabından seni koruyacak bir dost ve yardımcı yoktur.
Ahmet Davudoğlu    :    Dinlerine tabi olmadıkça, senden ne Yaûdiler, ne de Hristiyanlar aslâ râzı olmazlar. De ki: "Gerçek yol ancak Allah'ın yoludur". Sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına tâbi olacak olursan bir daha Allah'dan sana hiçbir dost ve yardımcı yoktur.
Ali Arslan    :    De ki: "Şüphesiz Allah'ın hidayeti (olan İslâm dini), hidayetin ta kendisidir."
Arif Pamuk    :    Sen, onların dinlerine uymadıkça yahudiler de, hristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. "Allah'ın hidayeti, asıl hidayetin tâ kendisidir" de. Sana gelen ilimden sonra, onların keyiflerine uyacak olursan, andolsun ki, senin için Allah tarafından ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulunur.
Ayntabî Mehmet Efendi    :    Ya Muhammed! Yahudiler ve Nasraniler Senden ebedien hoşnud olmazlar. Meğer ki dinlerine giresin. De ki: "Doğru yol, Allah'ın yoludur." Sana gelen bu ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan, Seni Allah'ın azabından kurtaracak ne bir yarin ne de hakkiyle bir yardımcın bulunabilir.
Bahaeddin Sağlam    :    Sen de de ki: "Asıl doğru yol Allah'ın yoludur."
Diyanet Vakfı (1993)    :    De ki: "Doğru yol ancak Allah'ın yoludur."
Hasan Tahsin Feyizli    :    (Ey Habibim, onlara) de ki: "Allah'ın hidayeti (olan İslâm), doğru yolun ta kendisidir."
Hüseyin Atay, Yaşar Kutluay    :    De ki: "Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur."
Hüseyin Kaleli    :    "(Rasûlüm!) Sen onların dinine uymadıkça, yahudiler ve hıristiyanlar kat'iyyen senden razı olmaz(lar). "Muhakkak Allâh'ın hidâyeti işte o hidâyettir." de. Andolsun, sana ilimden (gelen) geldikten sonra onların havalarına uyarsan, sana Allâh'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur."
İsmail Mutlu, Şaban Döğen    :    Dinlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hiristiyanlar senden hoşnut olmazlar. De ki: Allah'ın gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Sana gelen ilimden sonra eğer onların heveslerine uyacak olursan, seni Allah'ın azabından kurtaracak ne bir dostun olur ne de bir yardımcın.
Mustafa İslamoğlu    :    Sen onların inanç sistemini benimsemedikçe, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar seni asla kabullenmeyecekler. Onlara şöyle de: Allah'ın rehberliği var ya, işte gerçek rehberlik odur. Eğer sana gelen (mutlak hakikatin) bilgisinden sonra onların keyfî sistemine uyarsan, Allah'ın elinden seni kurtaracak ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulabilirsin.
Nedim Yılmaz    :    Ne yahudiler, ne de hristiyanlar, sen onların dînine uymadıkça asla senden razı olmayacaklardır. De ki: "Gerçek hidayet ancak Allah'ın hidayetidir." Vallahi sana gelen ilimden sonra onların arzularına uymuş olsaydın, Allah'a karşı ne bir dost, ne de bir yardımcın bulunurdu.
Ömer Rıza Doğrul    :    Sen onların dinine girmedikçe yahudiler de hristiyanlar da asla senden hoşnut olacak değillerdir. Sen onlara de ki: "Allah'ın hidayet yolu var ya, işte doğru yol ancak odur. Şayet sen sana gelen ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan Allah'a karşı hiçbir yardımcın destekleyicin bulunmaz."
Talat Koçyiğit    :    De ki: "Allah'ın yolu; işte asıl yol O'dur."
Ziya Kazıcı, Necip Taylan    :    De ki: "Hidayet Allah'ın hidayetidir."
Bir Heyet    :    De ki: "Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur."

Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

Namaz tamamlandıktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.

Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında "Allah, Allah" diyerek kişi Allah'ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

ALLAH'A EMANET OLUN

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi