Eğitim Sen’in Eğitime Başlangıç açıklaması

Eğitim Sen’in Eğitime Başlangıç açıklaması

EĞİTİM SEN KARS ŞUBESİ YÜRÜTME KURULU'NUN EĞİTİME BAŞLANGIÇ AÇIKLAMASI

Eğitim Sen’in Eğitime Başlangıç açıklaması

-EĞİTİM SEN KARS ŞUBESİ YÜRÜTME KURULU’NUN EĞİTİME BAŞLANGIÇ AÇIKLAMASI

-2014–2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINI HER YIL GİDEREK AĞIRLAŞAN VE ACİL ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLARLA AÇIYORUZ! 

Eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunları sürekli artmakta, her eğitim-öğretim yılı giderek ağırlaşan sorunlar ve çelişkiler eşliğinde açılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı ise, her yıl çözüm üretmekten çok, yeni sorunlar yaratan politika ve uygulamalarıyla başta eğitim emekçileri olmak üzere, öğrenci ve velileri sürekli mağdur etmiştir.

AKP hükümetinin, eğitim sistemini ticarileştirme ve dini içerikte yeniden biçimlendirme uygulamaları 4+4+4 dayatması sonrasında katlanarak artmıştır. Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında okul dönüşümleri sürecinde yaşanan sorunlar giderek ağırlaşmaktadır. Okul dönüşümleri sürecinde merkezi ve alt yapı sorunu olmayan okulların imam hatip yapılması yetmiyormuş gibi, şimdi de normal ortaokullarda imam hatip sınıfları açılarak “bütün okulları imam hatipleştirme” yolunda büyük bir adım atılmıştır.

Laik eğitim anlayışına meydan okurcasına zorunlu ve “zorunlu seçmeli” din dersi dayatmalarına ek olarak liselere mescit açılmasının zorunlu hale getirilmesi, yıllardır temel bir insan hakkı ve toplumsal talep olan anadilinde eğitim hakkı önündeki yasal ve fiili engellerin sürmesi, okullarda giderek artan fiziki donanım ve altyapı sorunları, kalabalık sınıflar, ikili eğitim, birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim sorunları, eğitim müfredatında piyasacı, bireyci ve dini içerikli kavram ve söylemlerin artması vb gibi pek çok sorun, 2014-2015 eğitim öğretim yılı başında öne çıkan temel eğitim sorunları olarak dikkat çekmektedir.

Siyasi iktidar eğitim sistemini kendi dünya görüşüne göre yeniden biçimlendirmeye çalışırken, eğitimin sorunlarına kalıcı çözümler üretmekten çok, tamamen dayatmacı bir tutum izlemektedir. Bütün okulların imam hatipleştirilmeye çalışılması ve son olarak liselerde mescit açılması zorunluluğunun getirilmesi, eğitimin acil çözüm bekleyen onca sorunu varken, MEB’in tek gündeminin eğitim sistemini hem içerik, hem de biçimsel olarak “tek din, tek mezhep” anlayışıyla biçimlendirmek istediği anlaşılmaktadır. Eğitim sisteminin temel bileşenleri olan öğrenciler, veliler ve öğretmenler arasında yeni ayrışmalara ve kutuplaşmalara yol açacak olan dayatmaların kabul edilmesi mümkün değildir.

Türkiye’de eğitim sisteminde yaşanan sorunların temelinde eğitim sisteminin kamusal, bilimsel ve laik bir içerikte örgütlenmemesi, eğitim biliminin temel ilkesi olan her bireyin kendi anadilinde eğitim alma hakkının olmaması bulunmaktadır.

ANADİLİNDE EĞİTİM HAKKININ ÖNÜNDEKİ YASAL VE FİİLİ ENGELLER SÜRMEKTE,  ANADİLİNDE EĞİTİM TALEPLERİ ISRARLA VE İNATLA YOK SAYILMAKTADIR!

Eğitim sistemini dört bir yandan kuşatan ve acil çözüm bekleyen sorunların başında yıllardır temel bir insan hakkı ve toplumsal bir talep olarak gündeme getirilen anadilinde eğitim hakkı gelmektedir. İnsanlığın sağlıklı gelişmesinin özgür, eşit, demokratik bir eğitim anlayışıyla herkesin ulaşabileceği, kamusal, demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim ile mümkün olduğu evrensel bir ilkedir. Eğitimde ayrımcı ve dayatmacı olmayan, farklı kimliklerin, dillerin ve inançların yok sayılmadığı bir eğitim sistemi için herkesin anadilinde eğitim alma hakkına saygı gösterilmesi gerekirken, Türkiye laik eğitim konusunda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusunda da son derece kötü ve olumsuz bir sicile sahiptir.

Yıllardır eğitim biliminin en temel ilkesi olan anadilinde eğitim hakkını, önceki iktidarlar gibi yok sayan AKP iktidarı, böylesine temel bir sorunu çözüyor gibi yapmak için sadece özel okulları ve seçmeli dersleri adres göstermiş, her konuda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusunda da piyasacı, paralı eğitim merkezli çözümlerin peşinde olmuştur.

AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin demokratikleştiği, özgürlüklerin alanının genişlediği iddialarına rağmen, eğitim programında ve ders kitaplarında ülkedeki etnik, dilsel ve kültürel çeşitliliğe yeterince yer verilmemesi, Türkiye’de eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi ve asimilasyoncu anlayışın ısrarla sürdürüldüğünü göstermektedir.

Çocuğun kendi anadiliyle eğitime başlamasının, ülkede kullanılan resmi dili ve hatta başka pek çok dili öğrenmesine ve kullanmasına da somut anlamda olumlu bir katkı sağlayacağı bilinmesine rağmen, siyasi iktidarın bu konudaki direncini anlamak mümkün değildir. Bir dilin korunup geliştirilmesi, Türkiye’de yapılmaya çalışıldığı gibi sadece özel okullarda uygulanması ve seçmeli ders olarak okutulmasıyla değil, eğitim dili olarak kabul edilmesi ile mümkündür.

Türkiye’de yıllardır anadilinde eğitim taleplerini, resmi dil ile karşı karşıya getirerek tartışmak ve yasakçı tutumu sürdürmenin acısını tek kelime Türkçe bilmeden okula başlayan çocuklarımız ve öğretmenleri çekmiştir. Okula yeni başlayan çocuklar açısından ekmek gibi, su gibi zorunlu ve temel bir ihtiyaç olan anadilinde eğitim taleplerinin ve bu talebin gerçekleşmesi için yapılan demokratik eylemlerin ne kadar haklı ve meşru olduğu açıktır. Yapılması gereken bilime ve insanlığın gelişimine açıkça meydan okumak anlamına gelen anadilinde eğitim yasağının kaldırılması ve herkesin eşit koşullarda eğitim alması için gerekli somut adımların hayata geçirilmesidir.

Siyasi iktidar anadilinde eğitim taleplerini ve verilen mücadeleyi görmezden gelmemeli; bir an önce demokratik talepleri karşılayacak somut adımlar atmalıdır. Bugün; okulların açıldığı ilk hafta ‘resmi dil yoluyla yapılan asimilasyon politikalarına dur demek’ için binlerce öğrenci ve veli okulları boykot etme kararı almıştır. Bu demokratik ve meşru tepki, hükümetin yıllardır çözmemekte ısrar ettiği anadilinde eğitim hakkının artık ne kadar hayati olduğunu göstermektedir. Farklı halkların, inançların ve toplulukların iradesine saygı göstererek eğitim politikaları belirlenmeli, tek dil anlayışının karşısında çok dilli ve çok kültürlü eğitim anlayışı geliştirilmelidir. Eğitim Sen bugüne kadar anadilinde eğitim hakkı için verilen tüm demokratik tepkilerin yanında yer almıştır. Anadilinde eğitim hakkı talebiyle yapılan boykot dahil her türlü demokratik eylem ve tepkiye kulak verilmesi gerektiğini belirtiyor, anadilinde eğitim sorunun kalıcı olarak çözümü için mücadeleyi birlikte yürüteceğimizi ifade ediyoruz.  

Siyasi iktidar laik eğitim anlayışına açıkça meydan okumakta,

eğitimi dini içerikle yeniden biçimlendirmek için son derece tehlikeli adımlar atmaktadır!

Türkiye gibi farklı inanç gruplarının, dinlerin, mezheplerin olduğu çok dilli ve çok inançlı bir toplumda din eğitiminin öğrencilere yıllardır “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden dini eğitim dayatıldığı bilinmektedir. Bu durum giderek fiili bir baskıya dönüşmeye başlamıştır. Öğrencilerin okul yöneticileri tarafından seçmeli din derslerini seçmeye zorlanması, TEOG sonrasında yaşandığı gibi 40 bin öğrencinin imam hatibe zorla kaydedilmesi, son olarak liselerde mescit açmanın zorunlu hale getirilmesi gibi uygulamalar, hükümetin eğitim sistemini dini kurallara göre düzenlemek istediğinin kanıtıdır.

AKP hükümeti döneminde eğitimde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamalarına paralel olarak hayata geçirilen eğitimde dini içeriği arttırma uygulamaları, siyasi iktidarın yıllardır “arka bahçesi” olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik “pozitif ayrımcılık” olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok sayıda devlet okulu yıllardır ödenek yetersizliği ile karşı karşıya kalırken, bugüne kadar hiçbir imam hatip okulu kaynak sıkıntısı çekmemiş ve talepleri anında yerine getirilmiştir.

Eğitimde 4+4+4 dayatması ile birlikte ile okullar, ilkokul-ortaokul-imam hatip ortaokulu olarak dönüştürülmüştür. Türkiye’de okulların fiziki donanım ve altyapı sorunları sürerken, fiziki altyapı sorunları en az olan, teknik olarak en donanımlı okulların imam hatibe dönüştürülmesi, siyasi iktidarın kamu okulları arasında siyasi tercihler üzerinden resmen ayrımcılık yaptığını göstermektedir.

MEB, imam hatip okullarına beklenen talep olmamasına rağmen, imam hatip olmayan ortaokullar bünyesinde de imam hatip sınıfları açmaya başlamıştır. Bu durumun son örneği İstanbul Beykoz’da yaşanmış, hiçbir yasal dayanağı bulunmamasına rağmen ilçedeki 30 ortaokulun 11’inde fiilen imam hatip sınıfları açılmıştır. Sendikamıza ulaşan bilgiler, normal ortaokullarda imam hatip sınıfları açılması uygulamalarının birkaç okulla sınırlı olmadığı, bu uygulamanın hızla yaygınlaşmaya başladığı yönündedir.

Devletin bütün inançlar karşısında eşit ve tarafsız olması ancak zorunlu din dersi ve “zorunlu seçmeli” din derslerinin kaldırılması ile mümkündür. Eğitim sistemi içinde farklı dil, kültür ve inançlara eşit koşullarda eğitim olanakları yaratılması, bütün inançların kendisini özgürce ifade edebilmesi ancak eğitim sisteminin bilimsel ve laik bir içeriğe sahip olması ile mümkündür.

SONUÇ

MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Eğitimin kamusal, demokratik, bilimsel, laik olmadığı, her bireyin kendi anadilinde eğitim alma hakkının yok sayıldığı, öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan bir eğitim sisteminin ne kadar başarılı olacağı açıktır.

Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır.

AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden dini inancı istismar ederek çocuklarımızı ve toplumu “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden “tek tip” hale getirmeye çalışmaktır. Toplumda sürekli yeni kamplaşmalar ve kutuplaştırmalar yaratarak egemenliklerini sürdürmek isteyenler, benzer bir bölünmeyi öğrenciler arasında oluşturmaya başlamış, bu durum okullarda fiili ayrışmaların ve şiddetin artmasından başka bir sonuç vermemiştir.

2014-2015 eğitim öğretim yılı başında Eğitim Sen olarak, siyasi iktidara ve Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız tüm toplumun ve öğrencilerin geleceğini doğrudan olumsuz etkileyecek dayatmalara, politika ve uygulamalara derhal son verilmesi, eğitim sistemi üzerinden toplumda yeni kutuplaşmalar yaratılmasının önüne geçilmesidir. Bunun için öncelikle hiçbir öğrencinin not ya da sınav baskısı altında kalmadan, kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim sistemi oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve ailelerine dayatmada bulunmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Haberler