Tüm çıplaklığıyla Uluedere gerçeği

Tüm çıplaklığıyla Uluedere gerçeği

Terör örgütü, Irak tarafından Türkiye'ye mayın ve mühimmat sokmak için bölgeyi geçiş üssü olarak kullanırken, kendilerini ticaret erbabı olarak gören köylülerde, sınırı sıkça kullanıyorlar.

Türkiye-Irak sınır bölgesinde 35 vatandaşın ölümüyle sonuçlanan hava operasyonunun ardından dikkatler olayın geçtiği Şırnak'ın Uludere ilçesi ve köylerine çevrildi. Türkiye'nin sınırında bulunan ve coğrafi şartları nedeniyle istisnai bir konuma sahip olan Uludere, Irak sınırından 20 kilometre içerde bulunuyor. Köylerinin büyük bir bölümü Irak sınırında olan Uludere'nin, sarp ve derin vadilerden oluşan yapısı, zamanla sınırda kontrolsüz bölgelerin oluşmasına neden olduğu bir gerçek. Hava operasyonlarında ölen Encü ailesinden gençlerin köyü olan Gülyazı ve Ortasu köylerinden Taşdelen köyüne kadarki sınır hattı, Uludere'nin kontrolü zor olan sınır bölgesini oluşturuyor. Gülyazı ve Taşdelen'e kadar uzanan bölgede köylerin bazı mahalleleri ya da evlerin sınırın Irak tarafında bulunuyor. Aslında haritada sınır gibi gözükse de orada yaşayanlar için pekte öyle değil. Sadece kaçakçılık maksatlı değil, düğün-dernek, cenaze birçok olayda iki taraflı geçişlere sıkça rastlamak mümkün. Asıl sorun bölgeden iyi niyetli giriş çıkışlar değil. Kaçakçılık maksatlı sınır ihlalleri ile PKK'nın geçişleri en önemli sorun. Terör örgütü, Irak tarafından Türkiye'ye mayın ve mühimmat sokmak için bölgeyi geçiş üssü olarak kullanırken, kendilerini ticaret erbabı olarak gören köylülerde, sınırı sıkça kullanıyorlar. 

ULUDERE SINIRINDA KONTROLSÜZ BÖLGE

Sınırın özelliğine gelince, Türkiye'nin Suriye sınırına nazaran Irak sınırı sarp ve kayalık alanlardan oluşuyor. Düz olan Suriye sınırında her türlü kontrol noktasını ve önlemini görmek mümkün. Arazi düz olunca kontrolü de kolay oluyor. Suriye sınırında kontrol ne kadar kolaysa Irak sınırında da bir o kadar zor. En zor bölümü de PKK'nın ve sınır ticareti yapan köylülerinde çok hoşuna giden Uludere bölgesi oluşturuyor. Irak sınırında kontrole kapalı olan kısımlardan birini oluşturan Uludere hattında yaşanan karmaşa ne yazık ki sonunda operasyon kazasını da beraberinde getirdi. Hava operasyonunda hayatını kaybeden Encü ailesinin fertlerinin bulunduğu Gülyazı ve Ortasu'dan başlayan sınır hattına bakacak olursak, sınır Çukurca'ya kadar benzer özellikte devam ediyor. Gülyazı, Ortasu, Yemişi köyü, Yekmal Köyü, Habur 2 Mezrası, Andaç Köyü, Ortaköy'i kapsayacak şekilde uzayan Uludere'nin kontrolü zor sınır hattı Taşdelen'de son buluyor. Andaç köyünü birkaç yıl önce Süleymani'yenin karşılığı olarak korucuların bir ABD'li komutana çuval geçirme hadisesinden hatırlarsınız. Yeri gelmişken bu köylerin tamamı neredeyse korucu köyü olarak biliniyor. Yani sınır hattında bunlar PKK'ya karşı birer korucu karakolları şeklinde sıralanıyor. Bundan sonrası ise Çukurca'nın başladığı nokta. Gülyazı-Taşdelen hattında özellikle kış aylarında, sınır ihlalleri sıkça oluyor. Çünkü diğer bölgelere nazaran sınırda, tel örgü ve aydınlatma yok. Devriye yolu da bulunmuyor. Önleyici tedbir anlamında başka bölgelerde rastlanan mayın tarlası da yer almıyor. Tüm bu durumlar tabiî ki sınır ihlallerini de hat safhaya çıkartıyor. 



ULUDERE HEP HEDEFTE OLDU

Bilindiği üzere 1970'lerin sonunda kurulan PKK, terör örgütü olarak Güneydoğu'da silahlı eylemlerinin startını 1983-1984 yıllarında verdi. Bölgenin Irak'a açılan kapısı konumundaki Uludere ise hep bölücü terör örgütünün hedefinde yer aldı. Uluderelilerin teröre geçit vermediği bölgede, PKK köylere ve karakollara baskınlar düzenleyerek ilçe halkının direncini kırmaya çalıştı. Terör örgütü PKK'nın Uludere'yi önemsemesinin en büyük nedenini Irak'a açılan kapı olması. O yıllarda da Irak, İran ile savaştığı için Türkiye sınırında bir etkisi yoktu. Hep yönetim boşluğunun yaşandığı Irak, PKK için o zamandan bu zamana hep bir kaçış ülkesi oldu. PKK, Irak'ın kuzeyini sadece kaçmak ve sığınmak için değil zamanla en önemli örgüt üssü haline getirdi. Ancak PKK bir türlü Uludere'de tutunamadı. Tutunamayıp da dışlanınca intikam için sürekli köylere saldırdı örgüt. Uludere halkını yanına çekemeyeceğini anlayan PKK, 1986 yılında kanlı yüzünü göstermeye başladı. Örgüt, Uludere bölgesinin en önemli askeri unsuru olan tabur komutanlığını basarak, tabur komutanı da dahil 11 askeri şehit etti. Örgüt saldırılarında hem devletin gücünü kırmaya hem de bölge halkını sindirmeye çalıştı. Arda arda yaptığı karakol baskınlarının yanı sıra köyleri de ateşe vermekten kaçınmadı. Uludere'nin sınır hattının en uç noktasında yer alan Taşdelen köyünde de 1990'lı yılların başında 30 köylüyü katletmesi halen bölge halkının hafızalarında canlılığını koruyor. Taşdelen'in baskın yemesinin nedeni sadece örgüte destek vermemesi değil, aynı zamanda bir korucu köyü olmasından kaynaklanıyor. Örgüt karakol baskınları düzenleyerek devletin bölgeden elini çekmesi için yoğun uğraş verdi. Diğer taraftan da köylere de saldırılarda bulunarak Uluderelilerin devletin yanında değil örgütün yanında yer alması için yoğun bir çabaya girdi. Ama tüm bunların aksine Uludere'nin büyük bir bölümü ve sınır hattındaki köyler teröre prim vermedi. 

ÇUKURCA GEÇİT VERDİ ULUDERE VERMEDİ

Örgütün bölgede yaklaşık 25 yıldır yoğun bir uğraş vermesinin nedeni, Çukurca'da zamanla sağladığı etkinliği Uludere'de elde edebilmek. Sınırın Irak tarafında olduğu gibi Türkiye tarafında da at koşturmak istiyor. Şırnak'ın birbirine komşu iki ilçesi Çukurca ve Uludere'nin birbirine çok benzeyen sınır hatları, devlet tarafından kontrolü zor olduğu için malum örgütün hep iştahını kabartıyor. O yüzden örgüt, her iki bölgeyi de çok önemsiyor. Örgütün Güneydoğu illerine yönelik saldırılarında, Çukurca ve Uludere sınırı can damarını oluşturuyor. Sevkiyatı hep buralardan gerçekleştiriyor ve bölgeye açılan kapılar olarak görüyor bu ilçeleri. Çukurca ile Uludere ilçe sınırlarına gelecek olursak, iki ilçeyi birbirinden Habur-2 çayı ayırıyor. Çayın Uludere tarafında kalan Goyan aşireti, örgüte hiç bir zaman destek vermedi. Çukurca tarafında kalan kısımda ise sınırın öbür tarafında kalan Ore kampından Ortaköy'e düzenlenen kanlı eylemlerle nispeten örgütün lehine durumlar oluşmuş. Çukurca'yı biraz daha irdeleyecek olursak bu ilçeye bağlı Ortaköy, aynı zamanda Beytüşşebab'a açılan bir güzerhah konumunda. Örgütün bu güzergahı yıllarca kullandığı bir gerçek. Bu nedenle, Çukurca'da bir çok kanlı eyleme imza attı. Ancak Uludere, Çukurca'nın aksine etkili olduğu bir ilçe hiç bir zaman olmadı. Uludere'de de kanlı eylemler oldu ancak sadece askere yönelik değil köylülerde hep bundan nasibini aldı. Bu ilçe sınırlarından yurda silah sokan terör örgütü karakol ve köylere baskın düzenlerken, yine soktuğu mayın ve patlayıcı maddelerle de askerliği birliklere mayınlı tuzaklar kurdu. Çukurca'da bir çok mayınlı saldırı gerçekleşti ve onlarca asker ile korucu bu saldırılarda şehit oldu. Şu ana kadar bilmem kaçıncı Çukurca saldırısı gerçekleşti. En son Ankaralı Binbaşı Yavuz Başayar'ın komuta ettiği birliğin başına gelenler hala hafızalarda. Hainler sadece Binbaşı ve askerlerini şehit etmekle kalmamış bir de bunları kameraya çekerek internette paylaşmıştı. Neyse ki bu kanlı eylemleri görüntüleyen örgüt elemanları kameramanları ile birlikte geçtiğimiz günlerde etkisiz hale getirildi. Bundan sonraki süreçte ne askerin yaptığı kaza operasyonları olsun nede örgütün kendisi açısından kamerayla çekmeye değer göreceği kanlı eylemlerine fırsat verilsin.

KORUCU KÖYLERİ SINIR KARAKOLU OLDU

Uludere'nin yapısına gelince….Maalesef böylesi yerler değerlendirirken ‘'teröre geçit veriniyor mu'' ölçeğinde bakmak zorunda kalınıyor. Umarım bu bakış açısı da terör belası da ortadan kalkar. Uludere'ye gelince özellikle ilçenin sınır köylerinde devlet ile halk hep el ele olmuş. Terörün ortaya çıkmasıyla birlikte kendiliğinden mücadeleye başlayan ve silahlanan köyler, silahlarını ilk zamanlar Kuzey Irak'taki Mesut Barzani güçlerinden temin ettiği biliniyor. Her hangi bir yönlendirmeye gerek kalmadan kendiliğinden teröre karşı harekete geçen Uludere sınır köyleri zamanla koruculuk sisteminin gelmesiyle birlikte sisteme entegre oldu. Pek çok köyde onlarca korucu bulunması da bu yüzden. PKK'ya geçit vermeyen köyler, zamanla birer korucu köyü adı altında doğal bir sınır karakoluna dönüştüler. Uludere sınır hattını devlet adına tutan köylüler, devlet ile irtibatını koruculuk sistemine adapte olarak sağladı. Bölgeye tayin olan komutanlar ve memurlar ile köylülerle içli dışlı oldular. Bunları orada görev yapanlar anlatıyor. Acının yaşandığı Gülyazı köyündeki okulun yapımında bölgedeki tabur komutanlığı öncülük yapmış. Komutanlar ve başka devlet görevlileri, yer aldıkları cenazelerde, düğünlerde, aşiret yemeklerinde, sünnet şölenlerinde baş tacı yapılmışlar. Onlarda bölge halkının sevincini de acısını da hep paylaşan olmuşlar. 



TERÖR, ULUDERE'NİN GEÇİM KAYNAĞI ARICILIK VE KOYUN YETİŞTİRİCİLİĞİNİ BİTİRDİ

Terör olayların başlamasıyla birlikte literatüre giren ve düne kadar devam eden olağanüstü hal uygulamaları ve bunun günümüze kadar uzantısı durumunda olan geçici güvenlik bölgeleri….Terörün bir sonucu olarak özellikle de yayların geçici güvenlik bölgesi kapsamına alınması Uludere ve sınır köylerinde başta arıcılık olmak üzere küçükbaş hayvancılığı da bitirdi. Korucu köyleri birer karakol gibi görev yaptığı için köylerde iş tutan vatandaşlar, zamanla yaptıkları görevden ötürü köylerini terk edemez hale de geldiler. Bu tür uygulamalar olmasa bile, eli iş tutan köylüler korucu oldukları için ve görev yerlerini terk edemediklerinden yaylalara da çıkacak kimse kalmadı. Yaylaların teröre bağlı geçici güvenlik bölgesi oluşturulmasıyla tükenmesi ve köylülerinde koruculuk nedeniyle köy dışına çıkamaması üzerine arıcılık ve koyun yetiştiriciliği bölgede tükendi. Şırnak'ta 20 yıl öncesine kadar koyun sayısının 7 milyon olduğunu hesaba kattığınızda Uludere için koyunun önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Terör nedeniyle sona eren arıcılık ve koyun yetiştiriciliğinin yerinde ise maalesef kaçakçılık daha çok kök saldı. Korucular köyün dışına çıkamayınca bu işte köyün gençlerine düştü. Yine Uludere faciasına dönecek olursak Güzyalı ve Ortasu köylerinden hayatını kaybedenlerin çoğunun 15-30 yaş arasında olması da buna dayanıyor. 

HAYVANCILIK BİTİNCE KATIR TAŞIMACILIĞI GEÇİM KAYNAĞI OLDU

Bölgede hayvancılığın bitmesiyle birlikte sınır köyleri, kendi tabirleri ile sınır ticareti mevzuata göre ise kaçakçılığı başlattılar. Zaten köylerin bir kısmı Irak tarafında kaldığı için yoğun olarak sınırdan giriş çıkış yapan köylüler için bu durum hiç de güç olmadı. Koruculuğun yanında bazı aileler için sınır ticareti zamanla en önemli geçim kaynağı oldu. ''Sınırda yaşanan kaçakçılığı'' köylüler hiç bir zaman bir yasadışı faaliyet olarak görmedi. Tıpkı gurbetçilerin Almanya dönüşü bavullarını doldurup yurda gelmeleri gibi, sınır köylerinde yaşayanlarda Irak tarafına geçtiklerinde katırların üzerini kaçak mallarla doldurup yurda soktular. Bunu yıllarca yapıp duran köylüler, olayı bir kaçakçılık faaliyetinden çok, durumu sınır ticareti olarak kanıksadılar. Güvenlik güçleri ise, terörün kıskacında olan ancak devlete sırtını dönmeyen bu ailelerin yaptığı bu işi görmezden geldi. 15 yıllık süreçte, Kuzey Irak tarafından yasadışı yollarla şeker, çay, mazot, sigara, benzin getiren köylülerin vatandaşların bunu kendilerine bir hak olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Hem yaşadıkları yerin şartları hem de devlet yanlısı olduklarından dolayı örgütün hedefi olan bu yerlerde yaşayanlar için yaptıkları iş kaçakçılık bir sınır ticareti olmuş, suç olarak görülmemiş… 

SINIR TİCARETİ YA DA KAÇAKÇILIK PKK'NIN TRUVA ATI OLDU

Baskın ve baskılarla bölgeyi ele geçiremeyen PKK, hep arayış içinde oldu. Ve zamanla çareyi kaçakçılık olayına el atmakta buldu. Irak sınırında yönetim boşluğu yaşanması nedeniyle komşu ülkenin sınıra yakın bölgesini etkisi altına alan eli kanlı terör, kurduğu sistemle sınırın Irak tarafında kaçakçılığın sözde yasasını oluşturdu. Zaten o tarafta adı son dönemde sıkça gündeme gelen Bahoz kod adlı Feyman Hüseyin'in liderliğindeki örgütün Haftanin kampı bulunuyor. İşte; Türkiye'nin sınır köylerinden Irak'a geçen gençler burada PKK gerçeği ile karşı karşıya kaldılar. Yıllarca dedelerinin ve babalarının silahla karşılık verdiği terörün etki alanında kendilerini bulan gençlere, örgüt kaçakçılık vergisi adı altında gücünü gösterdi. Sınırın öbür tarafında ne Türkiye'yi ne de Irak yönetimini gören bu gençler zamanla PKK'yı daha da yakından tanıdı. Karşılarından kendilerinden yaptıkları işin karşılığında vergi alan ve kayıt tutan bir sistem vardı. Bu sistemin mimarı da örgüttü. Uludere'ye nüfus edemeyen PKK için kaçakçılık olayı bir fırsattı. Bu fırsatı da iyi kullandı. PKK, yasadışı yollarla yapılan sınır ticaretini bir truva atı gibi kullanarak katır sırtlarında kaçakçılık yapan gençler üzerinden örgüt ideolojisini bölgeye sokmakta gecikmedi. İdeolojisini sokan örgüt için sıra bizzat bölgeye girmek gelmişti ki…İşte tam da burada Uludere faciası bir anda işleri hızlandırdı…Tabii temennimiz bunun böyle olmaması….



ULUDERE OLAYINI ÖRGÜT FIRSATA ÇEVİRME PEŞİNDE

Sınır köylerinde yaşayan gençlere kaçakçılık olayı üzerinden propaganda yöntemiyle ideolojisini pompalayan örgüt, şimdi de Uludere'de 35 kişinin ölümünü fırsata çevirmek için adım atıyor. Cenazelerde tabutların PKK bayrağına sarılması örgüt için sembolik anlam dışında bir öneme sahip. PKK, yıllarca Türk bayrağının dışında bir bayrağın dalgalanmadığı bölgede tabuta sarılı bayraklar üzerinden, ''devlet yok ben varım'' mesajını verme çabası içinde. Ancak bu çaba erken fark edildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla bakanlar köylere taziyeye gittiler. Bu durum devletin buraları kimseye bırakmayacağının bir işareti oldu. Bakanlardan oluşan heyet, eğer tabur komutanlığından çıkmayıp ta taziye ziyaretine gitmemiş olsaydı, PKK'nın ekmeğine yağ sürülmüş olunacaktı. Bakanların bölgeye gitmesi ve köylülerin metanet dolu açıklamaları bir yerde örgütün şeytani oyununu bozdu. Ancak yinede PKK boş durmamakta kararlı olduğunu gösterdi. KCK ve BDP sözcüleri üzerinden, ''Yıllarca devlete destek verdiniz de ne oldu. Gelip sizin evlatlarınıza bomba yağdırdılar. Ve bunu neden şimdi yaptılar bir düşünün'' diye propaganda faaliyetlerini bütün hızıyla sürdürdükleri gelen haberler arasında. Ancak bölge halkı mesajını kaymakam olayında net bir şekilde verdi. Halk, BDP'lilerin kışkırtmasıyla KCK'lıların taziye çadırında darp ettiği Uludere Kaymakamı Naif Yavuz'a sahip çıkarak bir kez daha tarafını gösterdi. Gülyazı'da köyün ileri gelenlerinden Alihan Özhan'ın Başbakan'a ‘'milletimizin başı sağ olsun'' demesi de; darp edilen kaymakamın, ‘'bunu yapanlar buralı değil, ben Uludere'de görev yapmaya devam edeceğim'' demesini de anlayan anlamıştır her halde. 

ÇARE, SINIR TİCARETİNİN DEVLET ELİYLE YASALLAŞTIRILMASI

Peki şu anda neler yapılması gerekiyor. Elbette 35 can geri gelmeyecek. Ancak yinede devletin yapması gerekenler var. En kısa sürede yaraların sarılması gerekiyor. Hata yaptık açıklamalarının yanı sıra açılan soruşturmanın ciddiyetler yürütülmesi, özür ve tazminat konuları çok önemli. Başbakan'da bunun işaretini verdi. Başbakan Erdoğan kendisi güvence verdi; gerekenin yapılacağını ve oradakileri birer emanet olarak gördüklerini bizzat acılı ailelere söyledi. Aslında sorunların çözümünü bölgede bizzat görev yapanların ağzından aktarmak en doğrusu…Bunlardan biri olan emekli Jandarma Yarbay Atılgan Çoşkun, Uludere gerçeğini bakın nasıl özetliyor: ''Ben Uludere'de görev yaptım. Orada yıllarca PKK'ya geçit vermeyen bir halk var. Zamanla koruculuk sistemine entegre olan halkın bir ikinci geçim kaynağı ise hayvancılık ve arıcılık. Ancak terör belası hayvancılığı ve arıcılığı bitirdi. Koruculuğu büyükler yapıyor. Onlar köylerini bir karakol görevlisi gibi savunduğu için dışarı çıkmıyorlar. Ancak gençler ise hayvancılığında ölmesiyle birlikte çareyi sınır ticaretinde buldu. Siz kaçakçılık diyebilirsiniz ancak onlar sınır ticareti diyor ve bunu hak görüyorlar. Çünkü ellerinde başka imkan yok. Bu ticaret ya da kaçakçılıkta sınırın öbür tarafında PKK olduğu için örgütün lehine dönüşebiliyor. Bölgeye giremeyen örgüt, kaçakçılık üzerinde Uludere'ye hakim olmaya çalışıyor. Son ölüm olaylarında da PKK ve BDP'nin orada çok öne çıkmasının nedeni bu. Uludere PKK için çok büyük öneme haiz. Yıllarca gözü burada oldu. Her şeyi denedi. Ama bölge halkı geçit vermedi. Şimdi ise planını tutturmak istiyor. Devlet buna müsaade etmemeli. Sınırda sistem kuran PKK'nın bu sistemi çökertilmeli. Devlet gerekirse sınır ticaretini orada legalleştirmeli. Tıpkı 1960'lı yıllarda olduğu gibi. Orada tam tersi bir ticaret söz konusuydu. Sonra yasaklandı. Şimdi oraya gümrük memurları koyarak köylerin bulunduğu bazı noktalardan ticareti başlatırsınız. Kayıt altına alırsınız. Böylelikle kim terörist kim kaçakçı, kim ticaret yapıyor, kim köylü ortaya çıkar.''

Bölgede görev yapan bir başka isim emekli Albay Mithat Işık'ta benzer şeyler söylüyor. Işık'ta kaçakçılığa dayalı sınır ticaretinin engellenmesinden ziyade ıslahından yana…Bunun içinde gümrük noktaları oluşturulmasını istiyor. Emekli Albay Işık, "Devlet gerekirse buralara açacağı ve kar amacı gütmeyen KİT'lerle yeni iş kapıları açmalı buradaki insanlara" diye de ek bir öneri sunuyor. Işık'ın şu önerilerine de kulak vermekte fayda var; ‘'Kaçakçılığın önlenmesi ve örgüte etkisinin kesilmesi için birkaç yol var. Örneğin buralara gümrük kapıları açabilirsiniz. Uludere, Çukurca, Şemdinli gibi özellikle kaçakçılığın yoğun yapıldığı yerlere gümrük kapısı yapar ve buralardaki örgütün etkisini kesersiniz.'' İşte facia sonrası bir yönüyle anlamaya çalıştığımız Uludere gerçeği...

Önceki ve Sonraki Haberler