Davutoğlu: Fidye ödemedik ödemeyiz

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Musul'dan kurtarılan elçilik çalışanları ile ilgili olarak "Fidye ödemedik, ödemeyiz. Bu milli bir operasyondur" dedi.

Davutoğlu: Fidye ödemedik ödemeyiz

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Musul'dan kurtarılan elçilik çalışanları ile ilgili olarak "Fidye ödemedik, ödemeyiz. Bu milli bir operasyondur" dedi.

Başbakan Davutoğlu, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Terör örgütü IŞİD'in elinden kurtarılan 46 Türk vatandaşı ve 3 yerel personele ilişkin açıklama yapan Davutoğlu, "Bu tür süreçler çok kritik süreçler. 11 Haziran'dan bu yana hepimiz çok kritik sınavdan geçtik. Bu ilk sınavımız değildir. Şu ana kadar 200'ün üzerinde vatandaşımızı tereyağından kıl çeker gibi aldık. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ülkeye getirmişse herkes bu sevinci yaşamalı. Bu şartlardan vatandaşını alan her ülkenin bireyi kazanır. Dikkatsiz sarf edilen bir söz ve süreç sadece vatandaşların kaybına değil, ülkenin itibarının kaybına da yol açar" ifadelerini kullandı.

"PRENSİP OLARAK HİÇBİR ZAMAN FİDYE ÖDEMEDİK"

"Prensip olarak hiçbir zaman fidye ödemedik" diye konuşan Davutoğlu, "Fidye ödemek bir vatandaşları kurtarırken başkalarını tehlikeye atar. Ailelerin psikolojilerini, kalan elemanların psikolojilerini, kaçıranları dolaylı müzakere ile psikolojilerini yöneteceksiniz. Vatandaşlarımız kaçırıldıktan sonra bir süre rehine tabirini kullanmadık. Rehine tabiri kullanıldıktan sonra pazarlık başlar. Vatandaşlarımızın rehine psikolojisine girmelerini istemedik. 'Onlara rehine muamelesi yaparsanız, başka muamele görürsünüz' dedik" şeklinde konuştu.

"MUSUL HALKI TÜRKLERE ZARAR VERMEYİ DÜŞÜNMEZ"

Musul halkı Türklere zarar vermeyi düşünmeyeceğini belirten Davutoğlu, "MİT müsteşarı ve ben etkili kişilerle görüştük. Günbegün nakış gibi işleyen bir strateji uyguladık. Libya'dan vatandaşlarımızı transfer ederken çok sayıda aşiretle iletişim kurmuştuk. Musul bizim düşmanımız değil, sünniler bizim düşmanımız değil. Irak'ın hiçbir halkı bizim düşmanımız değil. Bizim başkonsolosluğumuz tek yabancı temsilcilik olduğu için Musul halkının sevgisini kazanmıştı. Olaylar sırasında bizi asıl zorlayan operasyonlar ve çatışmalar yoğunlaştığında çevre şartlarını kontrol edememek oldu. Ya bir bomba isabet ederse diye düşündük. Türkiye'de süreci zorlayan haberler çıktı. En kritik dönemde gensoru verdiler. Açık oturumda konuşulsun dediler. Neyi konuşacaksınız açık oturumda. Biz IŞİD ile anlaşmışız, cumhurbaşkanı seçiminde bırakılacaklarmış. Onların başına en ufak bir şey gelse bütün Türkiye türbülansa girer. Tüm taşları tek tek kontrol edeceksiniz. Din adamlarını da devreye soktuk. Suriye üzerinden bırakılmalarını da planladık" ifadelerini kullandı.

"FİDYE ÖDEMEDİK, ÖDEMEYİZ"

Sabah 06.00'ya kadar 1 dakika uyumadığını anlatan Davutoğlu, "Hiç uyumadan Şanlıurfa ve Ankara'ya gidiyorum. Bu bir operasyondur, şimdi söylüyorum. 2 gündür insanların yüzündeki tebessümü görmek bize yetiyor. Büyük bir iş başarıldı. Önemli olan vatandaşlarımızın ülkeye dönmesidir. Operasyonun neticesi önemli. Kardeşlerimizden birinin saç teline zarar gelseydi bildiğimiz her şeyi unuturuz. Zikrettiğimiz tek şey fidye ödemedik, ödemeyiz. Bu milli bir operasyondur. Elimizden gelse ilk gün alırdık. Bir an bile bırakmazdık. Çok yaklaştığımız anlar da oldu. THY'ye iki uçağı hazır tutun diye söyledik, Temmuz ayında ama olmadı. Birçok kere çok yaklaştık. Ne gerekiyorsa o yapıldı. Her zaman risk vardır. Her yer değişiminde her seçenek masadaydı" dedi.

"O GECE SAAT 05.30 CİVARI HAKAN BEY ARAYARAK MÜJDEYİ VERDİ"

"O gece Hakan Bey (MİT Müsteşarı) aradı ve 'beklediğiniz müjdeyi kısa bir süre içinde verebiliriz' dediğini" anlatan Davutoğlu, "Azerbaycan gezisini iptal etmeyi düşündüm. Sonra Musul Başkonsolosu Öztürk aradı. Telefonu açar açmaz 'Hoş geldiniz Öztürk' dedim. O anda bu operasyonun arkasında Türkiye Cumhuriyeti olduğunu anlamasını istedim. Saat 05.30 civarı, Hakan Bey arayarak bizim sınıra geçtiklerini ve güvende olduklarını söyledi. Benzer olaylara bakıldığında sonuca erken ulaştığımızı söyleyebiliriz" dedi.

Davutoğlu, şunları kaydetti: "Hangi spekülasyon yapılırsa yapılsın, kendi araçlarımız kullanılarak operasyon gerçekleştirilmiştir. Vatandaşlarımızın canı söz konusuysa gereken her şey yapılır. 'Ne aldı ne verdi' tartışmasına girilmemesi lazım. Bütün Irak'ta Türkiye'ye büyük sempati duyan bir kesim var. Herkesin saygı duyduğu, IŞİD'in de Musul'daki konumu gereği üzmek istemeyeceği bir kesim var. Çünkü halk tabanında zemini var. IŞİD'e 'Bu rehinelere zarar vermeyin, onlar bizim emanetimidir' diyecek herkes devreye sokuldu. Rehinelerin tutulmamaları gerektiğine yönelik pazarlıklar tabii ki yapıldı. MİT'e ne gerekiyorsa yapın, talimatı verdim. Bunlar içinde fidye dışında her türlü temas vardır. Kimle temas kurmak gerekiyorsa kuruldu. Ayrıca başka temaslar da olmak zorunda."

"İSİMSİZ KAHRAMANLARI OPERASYONDAN 4 GÜN ÖNCE BAŞBAKANLIK'TA AĞIRLADIM"

"Cumhurbaşkanımızın ve benim ne kadar emek verdiği biliniyor" diyen Davutoğlu, "Ama bazı insanlar var ki onların yüzleri bilinmiyor. O arkadaşları alıp getirenlerin yüzlerini ben biliyorum. Operasyondan 4 gün önce Başbakanlık'ta ağırladım. Bir vatandaşımız onları yolda görse onları bilmez. Kahramanlık budur. Bilinmeyen çok insanın emeği var. Yerel bir unsur olarak bir tanesini zikredeyim. Fark edilince infaz edildiği haberi geliyor. Bunları rahmetle anıyorum" dedi.

KILIÇDAROĞLU'NUN ARAMASINI TAKDİR ETTİM.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Kılıçdaroğlu'nun (Musul Konsolosunu) aramasını takdir ettim. Sayın Bahçeli'nin de böyle bir tebriği yaşamasını isterdim ama beni şaşırttı. HDP'lilerin bir açıklama yapmasını beklerdim, Muhalefet liderleri de havaalanında olmalıydı" dedi.

Davutoğlu, "Biz Kobani'den gelen Kürt kökenli kardeşimize kapımızı açtık. 138 bin kişiye kapımızı açtık. Acı da bizim acımız, sevinç de bizim sevincimiz" dedi.

"ÖZTÜRK BEY, CEVVAL BİR ARKADAŞ"

Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz'ın Musul'a kendi isteğiyle gönüllü olduğunu belirten Davutoğlu, "Bu zor şartlara kendisi gitti. Bu görevlerin hepsinin riski var. Özel harekatçılar canları pahasına korumak için o bölgeye gidiyor. Bu görevi yapanların hep bir risk payı vardır. Onurlu görevlerdir ama riskleri vardır. Öztürk bu riskleri görerek gitti. Cevval bir arkadaş olduğu için iki telefonu yanında tutmayı başarmış" diye konuştu.

"KAPIMIZI KAPATMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL"

Milletlerin zor dönemde aldıkları kararlarla tarihe geçtiklerini dile getiren Davutoğlu, "Bizim milletimizin zor durumdaki insalara kapısını kapatması söz konusu değil. Her milletten insan gelebilir. Böyle bir geçmişe sahipsek bunun gereğini yapmak durumundayız. Kapımızı kapatmamız mümkün değil" dedi.

Davutoğlu, şöyle devam etti: "Bizi Sünni politika takip etmekle suçlayanlar oluyor ama bir toplantımızda dahi etnik köken ve mezhep geçmemiştir. Suriye rejimi yanlıları da geldi Türkiye'ye. Sağ salim ülkelerine dönmeleri sağlandı. Ana muhalefet partisi bu konuda bir suçlama yöneltti. BDP'liler de Rojova'ya ilgisiz kaldığımızı iddia etti. Bunların hiçbirisi doğru değil. Bir seferde en fazla mülteci 3 gün içerisinde girdi. Bizim sınırımız tarihin en anormal sınırlarından biridir. Sınırın karşı tarafı vatandaşlarımızın akrabalarıyla doludur. Biz sınırımıza gelene bakmayız. 36 bin Yezidi var. Böyle bir ayrım hiçbir zaman olmadı. Onlara tek söylediğimiz; rejimle işbirliği yapmamaları, zulme ortak olmamaları oldu. PYD'nin insani yardım talebine karşılık verildi."

Türkiye'nin içinde kamu düzenini kimse yok sayamayacağını belirten Davutoğlu, "Biz hiçbir zaman Türkiye vatandaşlarının savaşmak için Suriye'ye gitmesini mazur görmedik. 138 bin kişiyi içeri alırken, içerden dışarı gidişlere izin verirsek kamu düzeni kalmaz. Suriye rejimi bizi dinleseydi, Maliki bizi dinleseydi bunlar başlarına gelmeyecekti. Bunların sorumlusu Türkiye değil" dedi.

"TÜRKİYE KARARINI KENDİ VERİR"

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Türkiye'ye geldiğinde IŞİD ile mücadele konusunun ele alındığını hatırlatan Davutoğlu, "Son dönemde uluslararası basında sanki Türkiye sınavda olan bir tarafta bir şey ispat etmek zorunda. Türkiye bir şey ispat etmek zorunda değil. Bütün meseleyi rehinelerle ilişkilendirip rehineler bırakıldığında 'Ne yapacaksınız?' diye soru Türkiye gibi bir ülkeye sorulmaz. Türkiye kendi kararını kendi verir" diye konuştu.

Davutoğlu, şöyle devam etti: "Birileri bir şey ispat edecekse uluslararası toplum kendini ispat etsin. İnsanlar kimyasal silahlarla öldürüldü, bir tek BM kararı çıkarılabildi mi? Hükümetimizin IŞİD'e terör örgütü demediğini söylüyorlar. Biz 13 Ekim 2013'te Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD'i terör örgütü ilan ettik. Daha ortada Musul baskını yoktu. IŞİD'e karşı tutumumuz aşikar. Ama niyetleri başka. Rehinelerimiz ordayken bize bir şey söyletip, bizi problemin parçası haline getirecekler. Bizim kaygılarımız ve ulusal çıkarlarımız var. Rehineler bizim birinci önceliğimizdi. Şimdi esas meselemiz, bölgede huzur ve istikrarı sağlayacak yaklaşımın sağlanmasıdır. Mesele Suriye halkının sahipsizliği. Esad sahip çıkmadı katletti, uluslararası toplum sahip çıkmadı, muhalefet zayıfladı. Aynı şey Maliki için geçerli. Sünni kesimi dışlamayın dedik, eleştirildi. Sünni siyasetçiler dışlandı, Sünni siyasetçi kalmadı. Bu IŞİD'i sahiplenmek değil. IŞİD en büyük zararı İslam'a veriyor. Özgür Suriye Ordusu'nu desteklememenin bedeli ağır oldu."

"ARADAKİ GRİ ALAN YOK EDİLDİ, SURİYE ULUSAL KONSEYİ ZAYIFLATILDI"

Türkiye'nin öngörüleri hep doğru çıktığını söyleyen Davutoğlu, "Aradaki gri alan yok edildi. Suriye Ulusal Konseyi zayıflatıldı. Muhalefeti Cenevre 2 sürecine katılmaya ikna ettik. Bu hat üzerinde büyük kitleler kendilerini sahipsiz zannediyor" dedi.

Davutoğlu, 2012'de Ortadoğu'da demokrasi rüzgarının estiğini hatırlattı. Şimdi terör rüzgarı esiyorsa demokrasinin arkasında durmayanların kendilerini sorumlu hissetmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Biz şimdi tüm dünyaya ne kadar mülteci alacaksınız diye sorarız. Avrupa'nın 3 yılda aldığı mülteciyi 3 günde aldık. Riskleri göz önüne alarak mültecileri misafir ettik" şeklinde konuştu.

Irak ordusunun yüzde 95 nispetinde tek mezhepten oluştuğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti: "Böyle bir yapının sürdürülmesi mümkün mü? Bizim arzu ettiğimiz şey 2012'de kaybedilen demokrasi dalgasının tekrar oluşturulmasıdır. Bölgede çok dinamik bir süreç var. Rehinelerimiz orda olduğunda bazı konuların gündeme gelmesi güvenliklerini tehlikeye atıyordu. Türkiye'nin sınırda bir güvenlik kuşağı ve uçuşa yasak bölge oluşturmasını ilk defa 2 sene önce teklif ettik. Her hava bombardımanı mülteci dalgası oluşturuyor. Bunları Amerikalılarla konuştuk. Bu çevrede birkaç ülke dışında kendi ülkesinin bütününü koruyacak ordu kalmadı. Türkiye böylesine karmaşık coğrafyada güvenliğinin riske edilmesine izin vermez. Böyle bir coğrafyada güvenlik göz ardı edilemez."

ORTAÖĞRETİMDE BAŞÖRTÜSÜ SERBESTİSİ

Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okul öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikte değişiklik yapılarak, "Baş açık" ibaresinin kaldırılmasına yönelik konuşan Davutoğlu, "Türkiye'nin belirli gündemde olan konuları var. Her alanda özgürleşme ve demokratikleşme çabası var. Bunu sadece başörtüsünün kaldırılması olarak görülmemeli. Özgürlüğü sınırlamaya kalkanlar 'birilerine baskı olmaması' gerekçesini kullanır. Birisinin muhtemel baskı görmemesi için fiili baskı uygulanıyor. 10 sene önce memurlar arasında başörtü takılınca kıyamet kopacağı söyleniyordu. Şu anda hiçbir yerde gerilim yok. Böyle bir özgürlük anlayışı yok. Herkes kendi hayatını yaşar. Başörtü nedeniyle kendi ailem baskı görürken, birisi çıkıp da 'Ahmet Hoca öğrenciler arasında ayrım yaptı' diyemez. Karşımdaki sadece öğrencidir, kimseye baskı yapmadım" ifadelerini kullandı.

"HSYK SEÇİMİ GÜNDEM OLUŞTURMAMALI"

HSYK seçimlerinin bir toplumda böylesine gündem oluşturmaması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Savcı ve hakimlerin kendi aralarında halletmesi gereken bir süreç. 2010 referandumu öncesinde bir elit yargının bütün karar mekanizmalarını yönetiyordu. Biz siyasi irade olarak hakim ve savcıların seçimleri yapmasını benimsedik ve referandumda kabul gördü. Ama Anayasa Mahkemesi blok liste değişikliği yaptı. BU karar ilk darbeyi vurdu" dedi.

Davutoğlu, şunları kaydetti: "Bundan istifade bir grup bütün yargıyı denetim altına almak ve siyasi iradeyi kontrol edebilmek için bir üstünlük kurdu. 28 Şubat yargısıyla yurtdışından emir alan yargı arasında bir fark görmüyorum. yargı bir güç oyununun parçası haline geldi. Keşke hiçbirimizin haberi olmadan hakim ve savcılarımız seçimlerini yapsalardı. Ama siyasi iradenin yargıda bu tür yapılanmalar üzerinden üzerinde baskı oluşturmasını kabul etmesini kimse beklememeli. Bize danışmalarını da istemiyoruz ama başkalarına da danışılmasın. Milletten yetki almamış yurtdışındaki bir otoriteye HSYK mensupları danışacaksa yarı bağımsızlığı hatta ülkenin bağımsızlığı orada biter. Bunu açıkça söylüyorum. Rehinelerin kurtarılması sürecinde bu yapının yakınındaki basın kuruluşlarının yaptıkları haberlere bakın. Hükümetimizin ve AK Parti'nin yargıya müdahale niyeti yok, olmaz da. Ama birileri yargıya müdahil olmak ve yargı üzerinden ülkenin kaderiyle oynamak isterse buna da izin vermeyiz." 

Türkiye Gündem Haberleri