Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

Dini Parayla Satanlar

Dini Parayla Satanlar

Bazı kişiler insanlara Allah'ın hidayet dinini anlatırken ücret almazlar.
YASİN - 21:İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn (muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
Hâlbuki günümüz de din ile iştigal edenlerin mesleğidir ve hizmetleri karşılığı ücret alırlar. Bu ücret onların geçimini sağlayan maaşlarıdır. 
Fakat ücret almadan dini tebliğ edenlerse, ki bunlara mehdi (kendisi hidayete ermiş ve başkalarını hidayete erdirme görevi olan) bu hidayete ermiş kişiler ücret almıyorlar. Neden acaba ücret almazlar?
HUD - 51:Yâ kavmi lâ es'elukum aleyhi ecrâ(ecren), in ecriye illâ alellezî fetaranî, e fe lâ ta'kılûn(ta'kılûne).Ey kavmim, ona (onun karşılığında) sizden bir ecir (ücret) istemiyorum! Eğer ücretim varsa, ancak beni Yaratan'a aittir. Hâlâ akıl etmez misiniz?
Deme ki bu kişilerin ücretleri Allah'a ait. Allah bunlara para mı veriyor? Yooo ama Allah bu, dilerse kâinatın bütün altını önüne yığar. Peki nedir? Bu kişiler Allah'a olan hamd ve şükürlerini böyle yaparak vebalden kurtulmaya çalışıyorlar. Allah'ın hidayete erdirmesinin sorumluluğunu taşıdıklarını biliyorlar.
BAKARA - 213:Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (hayata getirdi, gönderdi). Ve onlarla birlikte insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, sadece kendilerine (kitap) verilenlerdir. Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e iletir.
Allah'ın izniyle hidayete ermişler. Neden Allah bunları hidayete erdirmiş? Başka insanların hidayetine vesile olması için. Bu kişiler Allah'ın izni ile hidayete erdikleri idraki içindedirler ve insanlara nasıl hidayete erileceğini tebliğ ederler. Bunun karşılığında insanlardan ücret istemezler. Çünkü Allah'ın kendilerini daha üst seviyelerdeki hidayete erdirmesini ve daha üst seviyelerdeki takvaların sahibi olmak isterler.
MUHAMMED - 17:Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum.Ve onlar ki hidayete ermişlerdir, (Allah) onların hidayetini artırdı ve onlara takvalarını verdi.
Takvalarının artması çok mu önemli? Doğru olan nedir ki?
HUCURAT - 13:Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun). Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.
Allah katında şerefli olmak istedikleri için başka insanlara hidayeti anlatıyorlar. Ayetler ile Allah'ın emrettiği gibi insanlara anlatıyorlar.
Neden hep ayet ile anlatıyorlar ki?
MAİDE-44 :İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne). Muhakkak ki Tevrat'ı Biz indirdik, onda hidâyet ve nur vardır. Kendileri (Hakk'a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbaniler (kendilerini Rabb'lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allâh'ın Kitab'ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahidler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben'den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allâh'ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.
Allah'ın indirdiği şeriatıyla anlatmaz ise kâfir olacağını biliyor ve onun için Allah'ın emrettiğinden dışarı çıkmıyor. Kur-an-ı Kerim den sorumlu olduğunu biliyorlar.
ZUHRUF - 44:Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız. 
Allah'ın indirdiği bu Kur-an-ı Kerim takva sahipleri için hidayettir.
BAKARA - 2:Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).İşte bu Kitap; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
İnsanların hidayetine vesile olunacaksa Kur-an-ı Kerim öğretilecek. Kimlere öğretilecek takva sahiplerine.
KİM ÖĞRETECEK!
Günümüz de Kur-an-ı Kerim i öğrenmek için ne yapıyorlar? Ücret karşılığı birçok faydasız bilgiyi de aralarına sıkıştırarak öğretiyorlar. Sizce gerçekten bu dini öğretmek bu kişilerin sorumluluğunda mı? Yoksa büyük bir hatanın içine mi giriliyor?
Bence şeriata göre yanlış ve tersine bir iddia varsa bu da şirktir.
AL-İ İMRAN - 164:Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere kendi zamanlarında, kendi içlerinden bir resûl beas ederiz, onların aralarında (kendi kavminin içinde) onlara Allah'ın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (resûle tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
HER DÖNEMİN İMAMI KUR-AN-I KERİM İ ÖĞRETMEK İLE GÖREVLİDİR. VE TEK KİŞİDİR.
1-Bu hidayet üzeri olanların üzerine nimettir.
2- Allah'ın ayetlerini tilavet eder.(insanlara anlata bilmesi için canlı olması lazım)
3- Hidayet üzeri olanların nefslerini tezkiye eder.
4- Hidayet üzere olanlara Kur-an-ı Kerim i öğretir.
5- Hikmeti öğretir.
6- Dönemin imamı gelmeden, tebliği etmeden açık bir dalalette olunur.
1-Hidayet üzeri olanların üzerine nasıl nimet oluyor?
MU'MİN - 15:Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
Allah'ın emrinde olan bu ruh bir nimet olarak hidayet üzere olanların başlarını üzerine veriliyor. Bu ruh ile destekliyor.
MUCADELE - 22:Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh (hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne). Allah'a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
Demek ki başlarının üzerinde nimet taşıyanlar aynı zamanda kalplerine imanda yazılanlar. Bunlar kim?
FATİHA - 7:Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı'nın ruhunu) ni'met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Bu nimet verilenler Sırat-ı Mustakim üzeri olan kişiler, neden Sırat-ı Mustakim üzeredirler? Çünkü bu kişiler Allah’ı görmek için Allah'ın, Allah'a ulaşma (hidayet) dinin yaşamak isteyenleri kalben talep ettikleri.
NİSA - 175:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Allah'ın Kur-an-ı Kerim i hem rahmet hem hidayet olduğuna göre, insanlara Kur-an-ı Kerim öğretildi mi o kişi otomatik olarak Allah onu hidayete erdirmeli. Neden olmuyor öyleyse?
2. Görevi tilavet, bunun için canlı olması gerekir.
3. Nefsin tezkiyesi, nefs için çok önemlidir çünkü kurtuluşa ancak nefsin tezkiyesi ile ulaşa biliriz.
ŞEMS - 9:Kad efleha men zekkâhâ.Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir. 
Bu nefs tezkiyesi aynı zaman da mümin kişilere ait ve onlar mutlaka cennete gireceklerdir.
NİSA - 124:Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz.
Allah'ın ayetleriyle insanlara olması gerekli olanları hepsini vermiş de neden tebliğini para karşılığı yapanlar anlatmıyor? Çünkü hidayete ermemişler. Ve kendilerinin, bir mürşide, hatta Kur-an-ı Kerim e bile ihtiyaçları olmadığını savunuyorlar.
4. de kitabı öğretmeleri.
İşte esas konumuz da bu Allah'ın tayin ettiği nebi ve veli resullerin Kur-an-ı Kerim öğretmesi. İşin ilginç tarafı bu Allah dostları din ile uğraşanların beğenmedikleri kişilerdir. Sebebi de Kur-an-ı Kerim okumasını bilmezler. Yani kaidesi ile dedikleri şekilde okuyamazlar çünkü ümmidirler.(dini okuldan değil Allah'tan öğrenmişlerdir).
CUMA - 2:Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Bu Allah dostları Allah'ın ayetlerini tezekkür ederler.
KASAS - 51:Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).Ve andolsun ki, tezekkür etsinler diye sözü (âyetlerimizi) ardarda onlara ulaştırdık.
Allah dostlarının ayetleri açıklamasına katılan hidayet üzeri olan yani Allah'a ulaşmayı dileyen âmenûdurlar (“ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim.. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar)”.)
Bu dönemin müceddit’i de ayetleri okur, bu hidayet üzeri müminlerin üzerine ne etkisi olur bakalım.
TALÂK - 11:Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan).Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (salih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih (nefsi ıslâh eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah('ın Zat'ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur. 
Kur-an-ı Kerim ayetlerinin açıklanması amenu olan ve nefs tezkiyesi yapanların karanlıktan nura çıkmasını sağlıyor. Ayetlerin Peygamberimiz SAV deki gibi kalbe nur olarak girmesi olabilir mi
Bakalım Rabbimiz ne söylüyor.
ANKEBUT - 49:Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne). Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar ayetlerimizi bile bile inkâr etmezler.
Allah'ın kalplerine beyan olunan ayetler hidayetleri arttıkça kalplerinde Kur-an-ı Kerim bir nur gibi durur.
O zaman sormazlar mı Kur-an-ı Kerim “SATIRDAN MI OKUNUR? SADIRDAN MI?” ne cevap verirsiniz ki? İddia edebilir misiniz Kur-an-ı Kerimi din okullarında öğrenilir diye.
Kur-an-ı Kerim i Allah'ın tayin ettiği kişi mi öğretir yoksa bu günkü dini para karşılığı öğretenler mi?
Rabbimizin İLİM VERİLENLER dediği kişiler kimlerdir? Dersek;
SEBE - 6:Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi). Ve kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu ve onun Azîz (ve) Hamîd Olan'ın (Allah'ın) yoluna (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet ettiğini (ulaştırdığını) görüyorlar.
İlim verilenler; Allah'ın veli resulünün söylediklerinin hak olduğuna iman etmiş kişiler.
Günümüzde mürşide veya irşatla görevli kişilere inanan yoktur hatta kendilerini sapıklıkla itham edilir. Allah'ın katındaki durumlarını düşünmek bile istemem.
İlim verilenler ile ilim verilmeyenler yani nefslerine uyanlar, bu Allah dostlarını dinlerler ama nefslerine tabi olanlar hiçbir şey işitmez.
MUHAMMED - 16:Ve minhum men yestemiu ileyke, hattâ izâ harecû min indike kâlû lillezîne ûtûl ilme mâzâ kâle ânifâ(ânifen), ulâikellezîne tabaallâhu alâ kulûbihim vettebeû ehvâehum.Ve seni dinleyenlerden bir kısmı, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilenlere: “Biraz önce (O) ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah'ın, kalplerini mühürledikleri kişilerdir ve onlar hevalarına tâbî olanlardır.
Bu hevalarına tabi olan kişiler tabi ki para karşılığı kendi dinini Para karşılığı öğretmeye çalışacak. Öğrendikleri Arapça ile haklı olarak öğünecekler. Herkesin beceremediğini becerdikleri için kendilerine pay çıkaracaklar.
AMA İNSANLARA HİDAYETLERİNE VESİLE OLAMAYACAKLAR;
İBRÂHÎM - 21:Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).Hepsi Allah'ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
İnsanlar Allah dostu olurlarsa bu dünyada da ve ahirette de mutludurlar ve her iki tarafta da cenneti yaşarlar.
YUNUS - 62:E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
YUNUS - 63:Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
YUNUS - 64:Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm (azîmu). Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
O zaman dinimizi ve Kur-an-ı Kerim i bize öğretecek, daha önce o da Allah’a hacet namazı ile sorarak mürşidine ulaşmış ve kâmil olmuş HİDAYET ile görevli bir irşat kapısını neden Allah'tan sormuyoruz ki?
Her zaman hidayet ile görevli kişiler vardır.
Peygamberlerin hepsi hidayet ile görevli imamdır.
ENBİYA - 72:Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh (nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).Ve ona, İshak (A.S)'ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)'ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.
ENBİYA - 73:Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh (zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
Artık nebilik müessesi bitmiştir. Rabbimiz nebilere varis her dönem bir veli resul tayin eder. İnsanlara dinlerini Allah'ın ayetleri ile öğretmesi ve onların hidayet üzeri kâmil insan olmaları için.
SECDE - 24:Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
İnsanların dalalette kalmaması için bir veli mürşit farzdır.
MAİDE - 35:Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takvâ sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Allah'a ulaştıracak bir vesile farz ve bu veli mürşidinizi Allah'tan sorup ona tabi olduğunuz zaman dalaletten kurtulur hidayet üzere olursunuz.
KEHF - 17:Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Dünyayı da ahireti de cennet olarak yaşamak istemez misiniz? Hatta bir adım ileriye gidelim, kıyametten sonra Allah'ın huzuruna çıktığınızda zulm görmeden cennete girmek ister misiniz?
İSRA - 71:Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).
GERÇEKTEN İSTİYORSANIZ, HACET NAMAZI İLE ALLAH'TAN İMAMINIZI SORUN. ALLAH'A GÜVENMİYORMUSUNUZ?

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ilâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Bu imamlar tebliğine karşı sizlerden ücret istemezler; Her zaman İslâm’ın beş şartının yeterli olacağını söyleyenler din görevlileri çıkar.
HAC - 8:Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder.
Bu kişiler aslında Allah ile mücadele eden kişilerdir.
HAC - 3:Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve yettebiu kulle şeytânin merîd(merîdin).Ve insanlardan öyle kimseler vardır ki; ilmi olmaksızın, Allah hakkında mücâdele eder ve bütün azgın şeytanlara tâbî olur(lar).
Şeytan nasıl insanların mutsuz olmasını istiyorsa, bu kişiler de aynı görevi yaparlar.

Eğer siz Allah’ı çok seviyorsanız size kimse engel olamaz. Yunusları, Mevlanaları yetiştiren Allah her insanı da yetiştirmeye kadirdir. Yeter ki siz isteyin.

Selametle kalın,

Allah'a dost kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan KUŞMAN Arşivi