Edebiyatımızda Kerbela

Edebiyatımızda Kerbela

Hz. Hüseyin Müslümanların ortak “sevgilisi” olduğu gibi, onun Kerbela'da hunharca şehit edilmesi de ortak bir acısı olmuştur

Bu acı kuzeyden güneye, doğudan batıya Müslüman toplumların edebiyatına yansımış, tarih boyunca, başta Türkçe, Farsça, Arapça olmak üzere her dilden şiir yahut düz yazı hüviyetinde pek çok eserin yazılmasına vesile olmuştur.
 
Sabah Gazetesi’nin konuyla ilgili araştırması sürüyor. Yazı dizinin ikinci bölümünde şu ifadeler yer aldı:
Bizim edebiyatımızda da, (Sünni, Şii, Alevi, Kadiri, Bektaşi, Mevlevi gibi) hangi sosyo-kültürel yapıya mensup olursa olsun insanlarımız bu acıyı dillendirmiş, kitleler hayalen Kerbela’ya götürülmüş, acı bir bakıma “bal edilmiştir”. Orta Asya’dan getirdiğimiz “sagu” adı verilen ağıt geleneği ile birleştirilerek, Kerbela faciası ile ilgili olarak, özellikle tekke edebiyatında ölümsüz eserler vücuda getirilmiştir. Bunlar arasında, örnek olarak, Kastamonu’lu Şâzî’nin 1361’de yazdığı “Destân-ı Maktel-i Hüseyin”, Kanunî Süleyman Sultan’ın defterdarı Sinan Bey’in arzusu ile Lamî Çelebî tarafından 1530’larda yazılan “Maktel-i Âl-i Resul” ile Fuzûlî’nin aynı yüzyılda kaleme aldığı “Hadîkatü’s-süedâ” isimli eserleri mutlaka sayılmalıdır. Bunlardan “Saadete Ermişlerin Bahçesi” adıyla sadeleştirilen son eserin Alevi-Bektaşi tekkelerinde Muharremin ilk gününden itibaren okunması gelenek halini almıştır. Bir çalışmada, Divan edebiyatı, halk edebiyatı ve tekke edebiyatından bazı örnekler bir araya getirilerek bir derleme hazırlanmış, burada 517 manzumeye yer verilmiştir (M Arslan, M. Eroğan, Kerbela Mersiyeleri, Tunceli Üniversitesi)
 
AH HÜSEYN'İM ŞAH HÜSEYN'İM
Bugün matem günü geldi Ah Hüseyn’im, şah Hüseyn’im Senin derdin bağrım deldi Ah Hüseyn’im, şah Hüseyn’im Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Ah Hasan’ım, can Hüseyn’im Kerbela’ya uğrayalım Dertli yürek dağlayalım Yana yana ağlayalım Ah Hüseyn’im, şah Hüseyn’im Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Ah Hasan’ım, can Hüseyn’im Kerbela’da biten yonca Boyu uzun beli ince Şah Hatâyî’m kasârınca Ah Hüseyn’im, şah Hüseyn’im Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Ah Hasan’ım, can Hüseyn’im (Hatâyî)
 
ERENLER SERVERİ İMAM HÜSEYİN
Hak için kendini kurban eyleyen Şâh-ı Merdan oğlu İmam Hüseyin Cümle erenlere ferman eyleyen Erenler serveri İmam Hüseyin Ceddi Muhammed’dir atası Ali Anası Fatıma cihan evveli Cümle evliyalar ederler belî Evliyalar piri İmam Hüseyin Pir Sultan’ım eydür tutar dâmânım Dostunun dostuyuz bu hanedânın Dü çeşmi değil mi Şâh-ı Merdan’ın Erenler Hünkarı İmam Hüseyin (Pir Sultan)
 
HASAN İLE HÜSEYİN
Şehitlerin ser çeşmesi Evliyanın bağrı başı Fatma ananın göz yaşı Hasan ile Hüseyin’dir Hz. Ali babaları Muhammed’dir dedeleri Arşın iki gölgeleri Hasan ile Hüseyin’dir Kevser ırmağında duran Susuz ümmete su veren Hasan ile Hüseyin’dir Kerbela’nın yazıları Şehit düşmüş gazileri Fatma ana kuzuları Hasan ile Hüseyin’dir Kerbela’nın tâ içinde Nur akar siyah saçında Yatan al kanlar içinde Hasan ile Hüseyin’dir Eydür Yunus dünya fani Bizden evvel gelen kani İki cihanın sultanı Hasan ile Hüseyin’dir (Aşık Yunus)
 
HASAN HÜSEYİN AŞKINA
Bir dilek dilerim senden Hasan Hüseyin aşkına Canımızı kurban verdik Hasan Hüseyin aşkına Hak’ka verdim cümle varım Dergahına yüzüm sürdüm Canımı tercüman kıldım Hasan Hüseyin aşkına Fehmettik didarımızı Yüzdürelim derimizi Kurban verdik serimizi Hasan Hüseyin aşkına Gerçekler kalbini güder Nefsini dinleyen murdar Verdiğin zay’a mı gider Hasan Hüseyin aşkına Teslim Abdal eydür duyur Seç özünü baldan ayır Çıplak giydir, bir aç doyur Hasan Hüseyin aşkına (Teslim Abdal)
 
MUHARREM AYI
Ağlasın gözler Muharrem geldi âh kan ağlasın Taşsın hem Dicle Fırat Seyhun u Ceyhun çağlasın Titresin yer gök boyansın kana cümle kainât Âh-ı cân-kâh ile uşşâk kalplerin hem dağlasın Cümle mevcudâta rahmet gönderilmişken Resul Kaldı zalimler elinde âl ü evlâd-ı Betûl Rahmetin şükrü şekâvetse Resul’ün âline Âr olur insan demek kendine insan-ı cehûl (Ken’an Rifâî)
 
AĞLAR
Bugün mâh-ı Muharrem’dir muhibb-i hanedân ağlar Havâ ateş saçıp inler hemâre âsumân ağlar Feda etti felek Şâh-ı Hüseyin’i bir içim suya Anıp bu mâ cerânın dehşetin âb-ı revân ağlar Tahammül eylemek bu vak’a-i dil-sûza kabil mi Bilenler Kerbela’nın hâlin âyân ağlar nihân ağlar (Mehmet Said Fennî)
 
KERBELA MERSİYESİ
Mahşere dek kesilmez gözyaşı pınarları, Sineler coşar iken büyük tufan gibidir. Yol bulur ötelere ümmetin nazarları, Ehl-i Beyt’in izinde kân-ı irfan gibidir. Bağrımıza kor düşer, yanar firkat alevi, Hüzünlere gark olur Gül Nebi’nin gül evi. Hüseyin ki bu evin bülbül-i nalânıdır, Ümmetin sevgilisi, gönüller sultanıdır. Kerbela toprağında açar Ravza gülleri, Hicran taşır âleme bâd-ı sabâ yelleri. Hakk yolcusu bulaşmaz şu dünyanın pasına, Şehadet; ötelerden yüce ferman gibidir, Yakılır bin bir ağıt, Hüseyin’in yasına, Güllerin rayihası derde derman gibidir. Şehadet; ötelerden yüce ferman gibidir (Ahmet Buğra)
 
AĞLAMA SİNE DÖVME ZİNCİRLEME
Ağlanması gereken durum ve hallerde ağlamak insanî bir özelliktir kuşkusuz. Üzülmek kalbin ağlaması ise gözyaşı kalbin ağlamasına gözlerin katılmasıdır. Kerbela dramı kalpleri ağlatır, gözyaşlarını harekete geçirir her Ehl-i Beyt sevgisine sahip yürekte. Oranı, derecesi ne olursa olsun Kerbela’yı okuyan, dinleyen, hatırlayan her insan ağlamıştır; az veya çok, sessiz veya sesli. Masumiyete. Hüseyin ve yârânının çöllerde susuz bırakılıp vahşice kıyılmasına. Ehl-i sünnet diye anılan genel çoğunluk, diğer topluluklar gibi Hüseyin’i samimiyetle bağrına basmış, Kerbela’da onun “baş”ına gelenlere üzülmüş, için için ağlamıştır. Hz. Peygamber’in “bedene eziyet ederek ağlamayı yasaklayan” hadislerini (meselâ Buharî, “Cenâiz”, 40, 46)) göz önünde bulundurarak hüzün ve ağlamasını kalp ve duygularıyla sınırlı tutmuştur. Elbette bu hüzün ve ağlama bazı kalplerde daha yoğun olmuş, bazılarında daha sınırlı kalmıştır. Alevi ve Bektaşi toplulukları “Muharrem erkân”ında Hüseyin için gözyaşlarını akıtırken o yaşların titrettiği sinelerine vurmuşlardır hafif hafif. Başka bir ifadeyle “sine döverek” ağlamışlardır onlar Hüseyin’e. Mersiyeler eşliğinde. Şii-Caferi topluluklar ise daha çok odaklanmışlardır Hüseyin’in dramına. Sine dövüp göğüslerine vurarak, kimi zaman sırtlarını kanatırcasına “zincir”leyerek. Kimi zaman ise bazı yerlerde “baş yararak”, Hüseyin için “alnında yara açıp kan akıtarak”. Tarih kaynaklarına göre Şii dünyada matemin kurumsallaşması, Büveyhîler döneminde, 963 yılında Muızzu’ddevle’nin girişimleriyle başlamış ve günümüze kadar gelmiştir. Her geleneğe saygı duymak gerekir elbette.
 
KERBELA FACİASI KALPLERDE ONULMAZ YARALAR AÇTI
Kufe Valisi Ziyad, elindeki çubuğu Hz. Hüseyin’in kesik başı üzerinde gezdirince başta kendi eşi olmak üzere oradaki insanlardan beddua aldı. Kerbela şehitlerinin cenazelerini de Ziyad’ın askerleri gittikten sonra civardaki köylüler defnetti.
 
Kerbela Faciasında Hz. Hüseyin ve 70’den fazla taraftarının barbarca öldürülmesi kalplerde onulmaz yaralar açtığı gibi gerek peşinden devam eden süreçte, gerekse sonraki dönemlerde çok önemli siyasi ve sosyal gelişmelere sebep olmuştur. Burada bunlardan bir kısmına şöyle işaret edilebilir:
a) Faciadan sonra Ömer b. Sa’d Hz. Hüseyin’in mübarek başını Havalî ile Kufe Valisi Ubeydullah b. Ziyad’a gönderdi. Peşinden diğer Kerbela şehitlerinin başları da oraya getirildi. İbn Ziyad elindeki çubuğu Hz. Hüseyin’in başında gezdirdiğinde başta hanımı olmak üzere oradaki insanlar kendisine beddua ettiler. Hz. Hüseyin’in başı daha sonra Şam’a götürüldü (Devam eden süreçte Hz. Hüseyin’in başının akibeti ile ilgili olarak farklı rivayetler varsa da, bunlardan ağırlıklı görüşe göre “baş” bilâhare Medine’ye getirilerek annesi Fatıma’nın kabrinin yanına defnedilmiştir).
b) Faciadan sonra Hz. Hüseyin’in kız kardeşleri ve kızları ile hasta olduğu için muharebeye katılamayan oğlu Ali (Zeynelabidin) olmak üzere kadın ve çocuklar önce Kufe’ye, oradan da Şam’a Yezid’in huzuruna getirildi. Gerek Zeynep gerekse Zeynelabidin götürüldükleri yerlerde izzet içinde hareket etti, bilgi ve cesaretleriyle zalimleri zillete mahkum ettiler. “Kerbela esirleri” bir müddet sonra da Medine’ye gönderildi.
c) Ömer b. Sa’d faciadan sonra iki gün daha Kerbela’da kaldı. Kufe’deki askerler ölenlerini toprağa verdiler. Kerbela şehitlerinin cenazeleri ise İbn Ziyad’ın askerleri oradan ayrıldıktan sonra civardaki köylüler tarafından defnedildi.
d) Hz. Hüseyin’in, Kerbela’da şehit edildiği haberi duyulmaya başlandığında İslam dünyasının muhtelif yerlerinde büyük infialler meydana geldi.
e) Olaya ilk tepki olarak Medine’de insanlar, faziletiyle tanınan Abdullah b. Hanzala’nın etrafında toplanıp Yezid’e isyan etti. Yezid isyanı bastırmak için on bin kişilik bir süvari hazırlatıp üzerlerine gönderdi. İki ordu “Hare” denilen yerde karşı karşıya geldi. Sayı ve teçhizatça fazla olan Emevi ordusu Medineliler’e karşı üstünlük sağladı. 682 yılı Ağustos ayında meydana gelen olayda binlerce kişi şehit edildi. Ayrıca üç gün boyunca şehir yağmalandı. Olay tarih kaynaklarına “İkinci Kerbela olayı” diye geçti.
f)Mekke’de de aynı sebeple Abdullah b. Zübeyr’in önderliğinde Yezid’e karşı isyan hareketi başladı. Şehre büyük bir kuvvetle saldıran Emeviler ile İbn Zübeyir kuvvetleri arasında şiddetli çarpışmalar cereyan etti. Bu çarpışmalar devam ederken Yezid’in öldüğü haberi geldi. Bunun üzerine Şam ordusu önce saldırılarını yavaşlattı, sonra da şehre girmeyi başaramadan 683 yılı Eylül’ünde Şam’a geri dönmek zorunda kaldı.
g) Kerbela faciasından bir müddet sonra, vaktiyle Hz. Hüseyin’i Kufe’ye davet eden ve onun adına Kufe’ye gelen Müslim b. Akil’e biat eden Süleyman b. Surad ve arkadaşları Hz. Hüseyin’i Emeviler’e karşı koruyamadıklarını, onun başına gelenlerden bir bakıma kendilerinin de sorumlu olduğunu düşünerek bir hareket başlattı. Günahlarının ancak Kerbela’nın intikamını aldıklarında bağışlanacağına inanan bu insanlar, önceleri gizli bir şekilde çalışmalarını yürüttü ve giderek maksatlarını açığa çıkararak geniş bir kitle oluşturmayı başardılar. Yeterli sayıya ulaştıklarını düşünen Süleyman b. Surad beş bin kişilik bir kuvvetle Kufe’de ayaklanmayı başlattı. Önce sessizce Kerbela’ya giden bu birlik Hz. Hüseyin’in şehit edildiği yerde 24 saat kalarak göz yaşı döktü, ardından intikam yemini ederek eyleme geçti. Durumdan haberdar olan Ubeydullah b. Ziyad, Hüseyin b. Numeyr komutasında 12 bin kişilik bir kuvvet hazırlatarak bunların üzerine yolladı. Yapılan muharebede tecrübeli ve sayıca daha fazla olan Emevî kuvvetleri çok geçmeden büyük bir üstünlük sağladı ve harekete katılanların hemen hemen tamamına yakınını kılıçtan geçirdi. Tarihe “Tevvâbûn Hareketi” diye geçen ve 684 yılında cereyan eden olay başarısızlıkla sonuçlandı.
h)Tevvâbûn hareketinin başarısız olması insanlardaki Kerbela zulmünün intikamını alma duygusunu ortadan kaldırmadı. Kaynaklarda nakledildiğine göre, bu uğurda planlar yapan Muhtar es-Sekafî 685 yılında Emeviler”e karşı Kufe”de isyanı başlattı. Geniş kitlelere mal olan isyan kısa zamanda sonuç vermeye başladı. Muhtâr önce Kufe’yi daha sonra civardaki bazı yerleşim merkezlerini ele geçirdi. İlgili yerlerde hakimiyet kurar kurmaz başta Ömer b. Sa”d olmak üzere Kerbela olayına adı karışan herkesi tek tek bularak katletti. Bu suretle Muhtar 687 ve 688 yıllarında Kerbela’nın intikamını aldı.
i) Kerbela Olayı, tarihçilerin değerlendirmesine göre Emeviler’in yıkılmasına kadar gidecek olan süreci başlattı, ayrıca İslâm mezhepleri tarihinde ortaya çıkan fırkaların teşekkülünde önemli rol oynadı.
j) Kerbela Olayı “Nâsıbî” diye anılan ve Hz. Ali’ye muhabbet beslemeyen grup dışında bütün Müslümanları derinden etkiledi. Bu etki başta edebiyat olmak üzere kültürel hayatın birçok alanına yansıdı. Söz gelimi, bu çerçevede bütün Müslüman topluluklar Hz. Hüseyin’e duyulan sevgiyi dillendiren, onun Kerbela’da şehadetini dramatize eden manzum ve mensur birçok eser kaleme aldı, zengin bir literatür oluştu.
(BA-BA-S) KARS (KHA)


 

Önceki ve Sonraki Haberler