Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

Kalbimize İman Yazılı Mı

Kalbimize İman Yazılı Mı

İNANIYORUM DEMEKLE İMAN SAHİBİ OLUNMAZ;
Rabbimiz iman konusunda ne söylüyor Kur-an-ı Kerim’e bakmamız lazım. Allah'ın sözlerine itiraz olmaz inşallah.
MUCADELE - 22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhinminh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radûanh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne). Allah'a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı.Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
Demek ki iman Allah tarafından bazı insanların kalbine Allah tarafından yazılıyor. O zaman iman ve inanç konusu yeterli bilinmiyor ki insanlar bilgilendirilmemiş ve her inançlı insan İslâm’ın beş şartının yeterli olduğuna inanıyor.
Mesela Peygamber Efendimiz döneminde; Peygamberimizi görerek önünde elini öperek tövbe eden Arapların “kalplerine İMAN girmedi” diyor Rabbimiz.
HUCURAT - 14:Kâletil a’râbuâmennâ, kul lemtu’minû ve lâkin kûlûeslemnâ ve lemmâyedhulilîmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkummina’mâlikumşey’â(şey’en), innallâhegafûrun rahîm(rahîmun).Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”
Hani kitaplarda (halâ yazıyor mu bilmem) “Peygamber Efendimizi görenler SAHABEDİR” diye öğretilirdi. Ne oldu da ayetlere inkâr edercesine bizlere bunları öğretmeye çalıştılar? Rabbimiz Hucurat 14. Ayetin de” Araplar; “Biz âmenû olduk.” dediler” ama kalplerine İMAN girmedi deniyor. AMENU olmak nasıl bir şey, demek ki bizim öğrenemediğimiz; NASIL AMENU OLUNUR?
HUD - 29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim.Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Rabbimiz, kendisine ulaşacak olanlara amenu ifadesini kullanıyor. Peki, bize Allah'a ulaşmayı dileyin diyen birine rastladınız mı? Zaten rastlasanız da onlara SAPIK dersiniz. Hep böyle olmuyor mu? Daha önceden dini öğretmek ile görevli din adamları, yani sâdat ve küberalar bizlere öğretmedi diye. Allah'ın vahyini bizlere aktaranlara kötü sözler söylemiyor muyuz? Kötü söz söyleyen bir kişinin iman sahibi olabileceğini düşüne biliyor musunuz?
AHZAB - 67:Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ). Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza(dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi'nden) saptık."
İşte Allah'ın yolunu bilmeyen insanları Allah'a davet etmeyen bu din görevlileri için Rabbimiz ne diyor.
AHZAB - 68:Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi ve lanhumla’nen kebîrâ(kebîren).Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
Allah'ın yolundan sapılırsa ne olur? Allah'a ulaşamazsınız, çünkü Allah kendisine Sırat-ı Müstakim (istikametlenmiş yol) ile amenu olanları ulaştırıyor.
NİSA - 175:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamûbihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Sırat-ı Mustakim e doğru yol; hidayete doğru yol olarak ifade eden bu kişiler, Rabbimiz “Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır” ifadesini doğru yola doğru yol ediyor mu diyeceğiz. Bu ifadeleri bilinçli yapıyorlarsa Allah'ın laneti bu kişilere ulaşmıyor mu?
BAKARA - 159:İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumullâinûn(lâinûne).İndirdiğimiz obeyyinelerden olan şeyleri vehidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya), onlara, hem Allah lânet eder hem de lânet ediciler lânet eder.
Bu din bezirgânları ne yaptıklarının farkın da değiller. Bu arada hidayet (ulaşma, vasıl olma) bir vetire iken doğru yol diyenlerin bir kez daha düşünmeli; önemli olan Rabbimizin açıklaması değil mi?
Hidayet Allah'a ulaşmaktır veya Allah'ın kendisine ulaştırmasıdır.
BAKARA - 120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum KUL İNNE HUDÂLLÂHİ HUVEL HUDÂ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. DE Kİ: “MUHAKKAK Kİ ALLAH'A ULAŞMAK (VAR YA) İŞTE O, HİDAYETTİR.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.
AL-İ İMRAN - 73:Ve lâ tu’minû illâ li men tebiadînekum, KUL İNNEL HUDÂ HUDALLÂHİ en yu’tâehadun misle mâûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innelfadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhuvâsiunalîm(alîmun). Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) DE Kİ: “HİÇ ŞÜPHESİZ HİDAYET, ALLAH'IN (KENDİSİNE) ULAŞTIRMASIDIR. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'unAlîm'dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)
Siz Allah'a ulaşmayı diliyor musunuz? Yani ruhunuzu, veçhinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah'a ulaşmasını, Allah'ın kendisine ulaştırmasını istiyor musunuz? Samimi olarak kalben istiyorsanız, Allah mutlaka bu dileğin sahibini kendisine ulaştırır.
ANKEBUT - 5:Men kâne yercûl ikâallâhi fe innee celallâhi le âtin(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı(hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Nereden çık bu; “Allah'a ulaşmak böyle şey olmaz” diyenlere şöyle söylemek lazım. “Sen Peygamber Efendimizi sevmiyor ve önemsemiyorsun”; çünkü peygamberimiz SAV insanların hepsini Allah'a davet ediyor.
KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Son zamanlarda Peygamberimize de itibar edilmediği bazı sitelerde görülüyor. Peygamberimizin davetine icabet etmemek demek, Allah'ın kendisine davete isyan etmektir.
RAD - 14:Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ ke bâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâhuve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Sadece davet Allah'a değildir, aynı zamanda Allah'a ulaşmak isteyenlerin Allah'a ulaştıracak yola, yani Sırat-ı Müstakim’e de davet eder.
MU'MİNUN - 73:Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.
Allah'a ulaştıran yola yani Sırat-ı Müstakim’e davet etmesinin sebebi nedir?
HUD - 56:İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (AllahûTealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir .
Fatiha da Sırat-ı Mustakim istenmesinin sebebi nedir Allah'a ulaşmak için Sırat-ı Müstakim üzerinde olmak.
FATİHA - 5:İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
FATİHA - 6:İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).  (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e (Allah'a ulaştıran yola)hidayet et (ulaştır).
Fatiha suresini her zaman okuruz da Allah'tan ne istediğimizi bilmeyiz. Eğer Sırat-ı Mustakim üzere değilseniz o zaman Allah'a kulda değilsiniz.
AL-İ İMRAN - 51:İnnallâhe rabbî ve rabbikum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun). Allah, hiç şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O halde (öyleyse) O'na kul olun. İşte bu SIRATI MUSTAKÎM'dir.
O zaman soralım Sırat-ı Mustakim üzerindemisiniz?
İMAN DİYEREK BAŞLADIK inanan her kez inançlı ve iman sahibidir denir. İnanan kişi Rabbinin ve onun resulünün Allah'a davetine icabet edilmiyorsa isyan içindesinizdir.
Eğer davete icabet etseydik;
Allah'ın var olduğuna iman etmiş olurduk ve aynı anda birçok yere değil tek bir yere ulaşa bileceğimiz içinde, Allah'ın tek olduğuna iman etmiş oluruz. Yoksa diliniz ile Allah vardır ve tekdir demenin bir faydası olmadığını fark etmiş olmalısınız.
Bu gün peygamberimiz mi var bizi Allah'a davet edecek, nereden bileceğiz diye söyleyen kişiler de var.
FUSSİLET - 33:Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet edenve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.”diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Etrafınızda güzel sözlü insan var mı? O zaman mutlaka Allah'a davet edilmişsinizdir. Dinimizi yaşayarak bu günlere kadar taşıyanlar var her zamanda olacak, çünkü bu kişiler dinlerini Allah'ın tayin ettiği veli kullarından öğreniyorlar. Bu irşat makamlarını da kabul etmeyen de çok.
Neden hacet namazı ile Allah'a sormuyorsunuz? Allah'tan istianeyi yani özel yardım olarak neden kendisinden istemiyorsunuz?
BAKARA - 45:Vesteînû bis Sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alelhâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
İşte tevhit dini olan dinimizi onun için yaşayamıyor ve ayrılık içindeyiz.
Arapça bilenler, okuyup anlarız dedikleri Kur-an-ı Kerim den bir şey anlamazlar, anlasalardı Araplarda kendi ana lisanı olan Arapça olduğu halde sahabe gibi yaşayanı görüyor musunuz? 
Çünkü Kur-an-ı Kerim i Allah'ın tayin ettiği kişiler öğretir.
AL-İ İMRAN - 164:Lekad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere kendi zamanlarında, kendi içlerinden bir resûlbeas ederiz, onların aralarında (kendi kavminin içinde) onlara Allah'ın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (resûle tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
İçimizden olacak ve canlı olması gereken bu kişiler ayetler ile anlatacak. Yani bu kişiler canlı olacak ki kuranı bu kişiler öğretecek ki, kitap asıl işlevini sağlasın.
Kuranın görevi nedir? Diye sorsak ne cevap verirdiniz?
BAKARA - 2: Zâlikel kitâbu lâ reybefîh(fîhi), hudenlil muttekîn(muttekîne).İŞTE BU KİTAP; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir HİDAYETTİR.
Kur-an-ı Kerim i okumak hafız olmak kitabı anlamak değildir. Kur-an-ı Kerim Allah'ın tayin ettiği kişi tarafından kolaylaştırılır.
DUHAN - 58: Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).İşte böylece O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler.
Her dönem Peygamberimizi temsilen bir MÜCEDDİT yani dini yenileyen kişi vardır, bunlara Rabbimiz resul diyor, tabi ki veli resul. Peygamberimizden sonra nebi resul gelmeyeceğine göre nebi olması mümkün değil.
İnanç içine sokulmuş hurafelerden temizleyen saf rahmeti açıklayan bir Allah dostu VELİ MÜRŞİD olmalı.
KEHF - 17:Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden). Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velîmürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Sizin var mı? Veli mürşidiniz yoksa neden Allah'tan istemiyorsunuz, dini ondan öğrenecek ve yaşayacaksınız. Yoksa hiçbir din üzeri olamazsınız.
MAİDE - 68:Kul yâ ehlel kitâbi! Lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık senkâfirler topluluğuna üzülme.
Mademki iman, insanın rabbine ulaşmayı samimi olarak istemesi ile başlıyor. Neden Allah'ın emrine uyup Allah’tan Allah'a ulaştıracak ve farz olan vesileyi istemiyorsunuz?
MAİDE - 35:Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takvâ sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
SİZLERİ KENDİMİZE DAVET ETMİYORUZ, SİZİN DE BİZİM DE RABBİMİZ OLAN ALLAH'A DAVET EDİYORUZ. HEPİMİZ AYNI İPE YAPIŞIRSAK ALLAH'IN TEVHİD DİNİNİ YAŞAMAMIZ SÖZ KONUSU OLUR. NE DURUYORUZ O ZAMAN. ALLAH'A EMANET OLUN VE İMAN SAHİBİ OLUN.

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde karsmanset.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Doğan KUŞMAN Arşivi